Her elime aldığımda sürekli yarıda bıraktiğım bu kitabı sonunda bitirdim.kitaptaki şahısların diyalogları bana yeşilçam filmlerini anımsattı nedense. Dili ağırdı,bu nedenle anlaşılması zor yerler vardı bana göre.Yabancısı olduğum çok kelime vardı.Bu sayede kelime dağarcığımın biraz da olsa genişlediğini düşünüyorum. Yazarın yaptığı detaylı betimlemelerle kitabı okumaktan ziyade izledim (diyebilirim). Velhâsıl-ı kelâm akıcı bir kitaptı :) Okumanızı tafsiye ederim.
Çile insanın her an ölmesi ve dirilmesi demektir.
Çile, hayatla ölümün boğuşması, vuruşması demektir.
Çile çekmeyen insan, bence canlı değildir. Benim ömrümde eskisinde olduğu gibi, yeknesak bir hayat yaşayanlar, hayatın gerçek zevkinden mahrum, kem talih kimselerdir.
Çile sizin dediğiniz gibi sadece bir gözyaşından ibaret olsa, insan döker ve kurtulurdu. O bir ıstırap olsa, yorganı başına çeker uykuya devrederdi. O ne bir gözyaşı ne de bir ıstıraptır. O, tıpkı yanan bir mum gibidir. Sahibini için için yakar ve bitirir.
Benim ki öyle değil. Yandıkça hayat bahşeden bir hali var...
O kadar uzun yıllar önce okuduğum bir kitap ki hiç bir roman yazı yada başka birşeyden bu kadar etkilendiğimi hatırlamıyorum. Kesinlikle iyi ki bazı insanlar var
Uzaklığı kilometrelerle mi ölçmek lazım?
Yoksa çaresizliğin şiddeti midir insanı canından ayıran?
Bütün zamanların ötesinde mevsimleri, ayları, günleri isimsiz bırakan..
Bütün duvarlarını yıkan koskoca bir şehrin..
Bütün bekleyişleri ayaklarına savuran..
Ya da bir sızı mıdır, acısının şiddetiyle en amansız hastalıklara kafa tutan?
Bir
Hatıra, öyle yakıcı bir ateştir ki, onunla beraber oldukça insanı dağlar. Tıpkı bitmeyen bir hasret gibidir hatıra.
İnsanın burnu ucunda tütsü tütsü kokar...