"Herkes yazar olabilir. Yazmak, ayrıcalıklı bir insan grubunun tekelinde değildir.
En büyük yanılgı, yazma gücünün doğuştan gelen bir yetenekle ya da vahye benzer bir esinle gerçekleştiği inancıdır. Eğitime ve çalışmaya az değer veren toplumlarda yaygın görüş budur.
Oysa, herkes yazmayı öğrenebilir. Herkesin kendi yaratıcılığının farkına varması sağlanabilir. Yeter ki, emek, çalışma ve yeterliliğin yerine yetenek ölçütü konulmasın.. .
Birikimleri olan, tüketirken hemen dolum yapan, kendi içinde med-cezirleri bulunan, iç çalkantılar yaşayan, sadece okuduklarından değil, kendinden beslenen, kelimelerin bereketini seven insanlar da iyi yazar olur.
Evet, herkes yazar olabilir. Bir tek “düşüncelerimi ifade edecek kelime bulamıyorum” diyenler hariç.
Yazarlıkta nirvanaya ulaşmış olmak da, artık yaratıcı yazarlık aşamasına ulaşmış olmak demektir.
Yaratıcı yazarlık, öncelikle insanın tıpkı karanlık bir mağaraya inercesine, kendi derinliğine açılmayı, bir tür iç yolculuğu çıkmayı göze almasıdır. Yazmayı sevmesi ve anlatacak bir şeyleri olduğuna inanmasıdır. O ilk cümleyi bulmasıdır. Teknik, kurgu gibi somut sorunlar, sonradan çözümlenecektir.
Yazmanın nirvanasına ulaşanlar, sözcükler sirkine girer, sözcüklerle bir akrobat, bir cambaz edasıyla oynar. Ya da bir düğün salonuna girer gibi sözcüklere halay çektirir. Dans ettirir.
Biz buna dilin büyüsel kullanımı diyoruz. Bunu yapana da sözün büyücüleri diyoruz..
Dil, bir iletişim aracıdır. Herkes konuşur, yazar. Ama yaratıcı yazarlıkta amaç dilde sanat yaratmaktır. Dilin sanatsal kullanımıdır..."
Muhsin Bilican