1936 bahar ve yazında Filistin'i kasıp kavuran şiddet dalgası Siyonizme, İngiliz emperyalizmine ve yerine kök salmış Arap liderliğine karşı kendiliğinden doğan bir halk tepkisiydi. 15 Nisan'da silahlı bir Arap çetesinin bir otobüsü soyup bir Yahudi yolcuyu öldürmesiyle olaylar başladı; ertesi akşam Haganah, iki Arap çiftçiyi öldürerek
Sayfa 286 - Agora KitaplığıKitabı okudu
ne ilk ne de son...
“İrgun ve Stern teröristleri 9 Nisan 1948 gecesi, Kudüs yakınlarındaki Deyr Yasin köyüne saldırdılar. Köyü ele geçiren İrgun ve Stern kuvvetleri, hamile kadınların ve çocukların da dahil olduğu 250 kadar Arap köylüsünü önce sokaklarda dolaştırdıktan sonra, hepsini kurşunlamışlardır. Arap Yüksek Komitesi ise, daha sonra köye girdiğinde, 250 ölü bulduklarını ve 100-200 kişinin de kayıp olduğunu bildirmiştir.” (s. 97) Bugün Gazze ve Batı Yaka’da uygulanmakta olan büyük etnik temizliğin ilk korkunç adımıydı Deyr Yasin katliamı. Gözümün önünde yaşanan Gazze mezbahası Deyr Yasin’in devamıdır.
Reklam
Kurtuluş Savaşı'nda Türkiye'ye bağlanmak isteyen Araplar
Şekip Arslan gibi Osmanlıca Araplar, yabancı tehdidini göz önünde bulundurarak Osmanlı hanedanı altında siyasi birliğin gerekliliğini dikkat çektiler, bütün tarafların geçmişteki farklılıkları unutarak, Wilson ilkeleri doğrultusunda Araplar ve Kürtler için geniş kapsamlı bir özerklik ile yeniden Birliği sağlamak için çalışmaların teşvik ettiler. Fransızların bölgede yerleşmesine olanak sağlamka için İngiliz kuvvetlerinin geri çekilmesine karşı duyulan öfke, hem Şam hem de Halep'te Anadolu'daki direnişle ittifak yapma eğilimini arttırmıştı. Faysal'ın kararsız kalmasına rağmen Anadolu ile Suriye arasında ortak bir eylem ve iki milletli bir devlet kurma girişimi için müzakereler yapıldı. Anadolu'daki direnişle işbirliği, Fransız işgali korkusuyla Şam ve Halep'te giderek daha fazla taraftar bulurken, Suriye topraklarının parçalanıp siyonistlere bir "ulusal yurt" bağışlanacağının fark edilmesi, aynı türden tepkiyi Filistin'e de doğurmuştu. Filistin meclisleri yüksek komitesi, kudüs'teki Amerikan temsilcisine şunları yazmıştı: Zayıf Arap milletinin parçalanması için çalışan en büyük düşman sanılan Türkiye, bizi bu yavaş ölüme mahkum edecek kadar zalimleşmemişti. O halde, yakın doğudaki zaferlerine Arapların yapmış olduğu katkıyı kabul eden dostumuz müttefikler nasıl olur da böyle bir cezaya mahkum edilmemize göz yumarlar? Eğer Türkiye'ye karşı başkaldırdıysak, bu sadece haklarımızı öne sürmek içindi ve ittifakımızın ülkemizi böleceğini ve ardından da sömürgeleştirileceğini önceden görebilseydik, Türklere karşı husumetimizi ilan etmezdik.
Sayfa 236Kitabı okudu
Musa Kazım ve Hacı Emin El-Hüseyni'nin liderliğinde gerçekleşen İslami alımlara, milli seferberlik, siyasi eylemler ve kuvvetli isyanlar eşlik etmiştir. Bu devrimlerden Kudüs ayaklanması 1920'de, Yafa Ayaklanması 1921'de, Burak Ayaklanması 1929'da ve Ekim Ayaklanması 1933'te gerçekleşmiştir. Bunun yanı sıra Şeyh İzzettin Kassam'ın liderliğindeki "Mukaddes Cihat Birliği" kurulmuştu. Direniş hareketlerinin siyasi yüzünü Hacı Emin El-Hüseyni'nin liderlik ettiği Filistin Arap Yüksek Komitesi temsil etmekteydi.
Sayfa 119Kitabı okudu
Gece karanlık ve sakindi. Amman'ın yedi tepesinden birine tüneyen binanın sessizliğinde, bir adam yere ser­diği yatağından kalktı ve namaz seccadesini açtı. 17 mayıs günü, saat sabahın dördüydü. Ürdün Kralı için, ata­larından birinin Peygamberi olduğu Tanrı'yla diyaloga başlayacağı bir gün doğuyordu. Ama, Kudüs'ten gelen bir telefonla allak bullak olan yaveri Hazza el Macali'nin içeri girmesiyle uğraşı birden yarıda kalıverdi. Telefonun öteki ucunda, şehirde kalan Arap Yüksek Komitesi üyelerinden Ahmet Hilmi Paşa'nın hıçkırıklar arasında boğulan sesi bir kere daha yalvarmış­ tı: «Allah aşkına, Kudüs'ü ve halkını yok olmaktan kur­tarmak için Abdullah yardımımıza koşsun.» Yaverin o gece Hilmi Paşa'yla ikinci konuşmasıydı bu. Son yirmi dört saat içinde Amman'a yağan yakar se­lini noktalıyordu. - Asker yollamzsanız yahudi bayrağı babanızın me­zarı üzerinde dalgalanacak, bile demişti bir Kudüs'lü krala. Abdullah bu uyarılara kayıtsız kalmıyordu. Filistin'­ in paylaştırılmasına boyun eğdiyse bile, Kudüs'ün ulus­ lararası şehir sayılması onda da Ben Gurion'daki kadar büyük bir üzüntü uyandırmıştı. Sadece tahtının ayakta kalması için yardımlarından ve desteğinden vazgeçeme­ diği İngiltere'nin devamlı baskıları, şimdiye kadar bedevillerini kutsal şehir Kudüs'ün yardımına yollamasını en­gellemişti. Ama şehrin elden gitmesi kişiliğiyle prestijine korkunç bir darbe indirecekti. «Askerlerim İslam'ın en kutsal yerlerinden birini koruyamadıktan sonra, diyordu kendi kendine, Orta Doğu'nun en güçlü ordusuna sahip olmak neye yarar?»
AKIBET: PARÇA PARÇA BİR YAŞAM
Osmanlı sonrası dönemde, milliyetçi kalıba uymayan birçok yaşam, tarihçiler için hem bir meydan okuma hem de bir fırsat teşkil etmektedir. Osmanlı ülkesinin merkezinde yaşayan çok sayıda kişi muhtelif nedenlerden ötürü, kâh istemli kâh istemsiz biçimde, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmadı. Bazıları siyasi, dinî ve kültürel gelişmeler
16 öğeden 11 ile 16 arasındakiler gösteriliyor.