tek kelimeyle bayıldım aslında galiba ben jojo moyes'a hayran oldum olayları aktarışı,anlatımda ki içtenlik beni hem duygulandırıyor hem de okuma sırasında cok memnun ediyor.bu sefer kitabın belli bir kısmının savaş yıllarını aktarması da ayrı bir keyif vermiş ayrıca günümüzle geçmişi o kadar güzel bir şekilde bağlamış ki kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
Seni, lavanta kokulu bir sabunda; bir kavun diliminde, açık, uçuk gümüş rengi bir çorapta; bir yasemin dalında; adını bilmediğim, bilmemekten utanç duyduğum halde öğrenmek istemediğim
tek bildiğim, görünüşüne bakılırsa tatulayla bir hısımlığı olması gerektiği
sabun kokulu, el büyüklüğünde, fildişi rengi bir çiçeğin açışında; yıkık kemerlerde uyuklayan kedilerde; gecenin soğumuş kumunu döven, patlayan dalgaların sesinde; günün ilk ağartısında —karanlık saatler boyunca dağıtıp durduğun yatağında sabahın serinliği çıplaklığına işlemeğe başlarken— uyanmaksızın, omuzlarına doğru çektiğin, örtündüğün bir çarşafın ılık, ak mutluluğunda bulacağım; dirim içimden çekilesiye...
Kokularım, seslerim, görüntülerim, anılarımsın sen benim. Dokunduğum, okşadığım, en gizli tadını tattığımsın. Kahvaltının üçüncü çayı bittiğinde "Uyanamadın mı daha?" dediğim zaman "Ne gereği var?" diyen ilk insansın bana.
Yıllardır, yaz gelince bir denize, belli bir denizin belli bir noktacığına gitmekten, orada birkaç gün geçirmekten umduğumuz, bu birkaç günde bulduğumuz nedir? Ödünç bir genlik mi? Bir bolartı tansığı mı? Bir çocukluk uçmağına uğramanın vazgeçilemez olmazlığı mı? Yoksa, bir özgürlük düşü ardında gizlenmiş mutluluk, sürünün içinde kalıp kurda nanik demenin çocuksu böbürtüsü mü?
"...Parmaklığın ardında, yargıçların önünde de yalnızsınızdır; karar verirken de; kendi kendinize karşı, ya da başkaları sizi yargılarken de yalnız."
" Her özgürlüğün ucunda bir YARGI vadır; işte bu yüzden özgürlüğün yükü çekilmez, çok ağırdır..."