Atatürk, Bursa’da yurt gençliğine uyarıcı bir söylev verdi. Bu söylev, ilerideki genç kuşaklar için, kutsal bir parça değeri kazanacaktı.
Gerçekten de Atatürk, gençliği, geleceğin bekçiliğine atıyordu.
“Türk genci, inkılapların ve rejimin
sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır:
Rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu; bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, adliyesi vardır, ordusu vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecek,
elle, taşla, topla ve silahla, nesi varsa
onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır.
Yine, ‘Polis henüz İnkılap ve Cumhuriyet’in polisi değildir,’
diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır.
Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, ‘Demek adliyeyi
de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım,’ diyecek.
Onu hapse atacaklar, kanun yolundan itirazları yapmakla beraber... Meclis’e telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışmasını, kayırılmasını istemeyecek...
Diyecek ki: ‘Ben iman ve kanaatimin
icabını yaptım, müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim
vazifemdir.’
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği.”