Evliliklerinin birkaç gün sonrasında Hatice Validemiz gönül sandığının üzerindeki kilitlerin anahtarlarını elinde bulunduran Hz. Muhammed'e (sas) tüm servetinin anahtarlarını takdim etmişti. Artık bu malın ve servetin sahibi sensin! " demişti. Ama Efendimiz bunu kabul etmemiş; " Hayır , ey Hatice'm; sen bu servetin asıl sahibisin. Ben ise sadece senin eşinim:' diyerek, hanımının özel mülkiyetini hep onun tasarrufunda korumuştur.
Kurtulmamış Türkeli
Kurtulmamış Türkeli Türk genci! Yukarıdaki harita taslağına bak. Karaya boyanmış yerler senin kurtulmamış kardeşlerinin yaşadığı yerleri gösteriyor. Yalnız bu kara taslağa bakmak bile vazifenin ne kadar büyük, ne kadar güç, ne kadar ağır olduğunu sana anlatsın. Daha dün denecek kadar yakın olan zamanlarda bir bayrak altında, bir ordu halinde
Reklam
Hz. Ali Efendimiz, Fatma Validemizle evde oturuyorlar. Kapı çalıyor, gelen bir komşuları. Hz. Ali Efendimiz kapıya bakmış, geri gelmiş. Fatima Validemiz bakıyor ki Şah-ı Velayet mahzun: ''Ne oldu efendim, niye mahzunsunuz?" ''Komşumuzun bir borcu varmış. Sıkışmış, para istedi." ''Siz ne yaptınız?" ''Bende de onun istediği kadar vardı, verdim." "Peki, niçin mahzunsunuz?" Cevaba bakınız: ''O benim komşum. O istemeden ihtiyaç sahibi olduğunu benim fark etmem icap ederdi. Fark edemedim, ona üzülüyorum."
Emri bil maruf nehyi anil münkerin önemi
Allah’ın kendilerini helâk edeceği ve şiddetle azaba uğratacağı bu insanlara niçin nasihat ediyorsunuz? Demişlerdi." (A’râf: 164) Yâni bu Allah’ın kalplerini mühürlediği, Allah’ın kendilerine azap edeceği bu insanları neden uyarıyorsunuz? Adam olmayacakları kesin belli olan bu adamları uyaracağız diye niye ömür tüketiyorsunuz? Niye
Atatürk, Bursa’da yurt gençliğine uyarıcı bir söylev verdi.
Atatürk, Bursa’da yurt gençliğine uyarıcı bir söylev verdi. Bu söylev, ilerideki genç kuşaklar için, kutsal bir parça değeri kazanacaktı. Gerçekten de Atatürk, gençliği, geleceğin bekçiliğine atıyordu. “Türk genci, inkılapların ve rejimin sahibi ve bekçisidir. Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır: Rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu; bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, adliyesi vardır, ordusu vardır demeyecektir. Hemen müdahale edecek, elle, taşla, topla ve silahla, nesi varsa onunla kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp suçlu diye onu yakalayacaktır. Yine, ‘Polis henüz İnkılap ve Cumhuriyet’in polisi değildir,’ diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkûm edecektir. Yine düşünecek, ‘Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım,’ diyecek. Onu hapse atacaklar, kanun yolundan itirazları yapmakla beraber... Meclis’e telgraflar yağdırıp haklı ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışmasını, kayırılmasını istemeyecek... Diyecek ki: ‘Ben iman ve kanaatimin icabını yaptım, müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri düzeltmek de benim vazifemdir.’ İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği.”
Sayfa 562 - Altın Kitaplar Yayınevi On İkinci Basım Aralık 1994Kitabı okudu
Bize işkence edenler bilmeyerek, kader-i İlahînin sırlarına, derin tecellilerine akıl erdiremeyerek bizim davamıza, hakikat-ı imaniyenin inkişafına hizmet ettiler. Bizim vazifemiz onlar için yalnız hidayet temennisinden ibarettir.
Reklam
855 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.