Vücud ve iç
Beden formuna ben dediği an.
Kendini yaşamdan ayırdı insan.
Vücudun yerine denilir mekan.
Form yaranmasına söylenir zaman.
Cisime göredir zaman ve mekan.
O,yoksa ne yer var,ne de ki,zaman.
Orhan Kemal, Türk Edebiyatı’nın en önemli temsilcilerindendir. 15 Eylül 1914’te Osmanlı Adana’sında doğmuş, 1970’te Bulgaristan’da vefat etmiştir. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü’dür. “Orhan Kemal” takma adını, Halide Edib Adıvar’ın kahramanı olan “Orhan Han” ve Türkiye Cumhuriyet’i kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ten ilham alarak
İslamcıların Piri Şehid Dr.Ali Şeriati'nin böyle bir eseri yok uydurma...
Bütün külliyatı bende var...
Bütün Kitapları Fecr Yayınevinden çıktı..
Ali Şeriati'den dinsiz adam çıkaramazsınız..Lavukluk yapmayın...
Şeriati, yazılarını üçe ayırır:
İçtimâiydi (Toplum Bilim)
İslâmi/ (İslam Bilim)
ve Keviriyât\
Onun bu tasnifini şöyle anlamak
“Ne Tanrı ne devlet ne aile ne de ben, diyorsunuz. Ancak eski, çağlardan beri, toplumlar bunların üzerine kurulmuştur. Bunların yokluğunda gelişecek olan düzensizlik, insanlığın sonunu getirmeyecek midir?”
“İnsanlığın sonu, din ve devletin yaratıldığı gün gelmiştir. Aileyse, din ve devlet yaratan bireyleri yetiştirmiştir. Sadece düşünmenizi istiyorum. Bunların olmadığı bir dünyanın derhal düzensizliğe düşeceğini düşünmenizin nedenini ve ne kadar şartlandığınızı anlamanızı istiyorum. Güneşin doğudan batması kadar aykırı gelen her düşüncenin nasıl yargılandığını düşünmenizi istiyorum. Yerçekimi, düşünce değildir. Ama uçmak bir düşüncedir. Uğruna ölenlerin gerçekleştirdikleri bir düşünce.”
“Bütün dogmalardan kaçmak da dogmatik bir tavır değil midir?” “Dogmalardan ve temeli benden önce atılmış olan hiçbir şeyden kaçmıyorum. Sadece derime vapışamadıklarını söylüyorum. Bu, benim doğam. Kaygan derili bir insan olarak hiçbir şey tarafından tutulamam.Tutulmam için üzerime, derimin kayganlığını yok eden kavramlar sürmeliyim. Bunların ilki de ailedir. Aileye bulanmış her insan, bir gün devlet ve Tanrı’yla yaşamak zorunda kalır. Aile bazen çekirdek, bazen de ilkel bir kabile olur, ancak sonuç değişmez. İnsan, kötülüğünden korktuğu için kendini cezalandıran bir yaratıktır. Bu gerçeğin ilan edilmesi ve insanlığın kendisiyle yüzleşmesi gerekmektedir.”
“Kendinizden söz eder misiniz? Asil Yaşayan kimdir?”
“Asil Yaşayan bir delidir. Anımsamadığı için geçmişi, önemsemediği için geleceği yoktur.”
Herkese selamlar Bu ay ki okumalarim yoğunlukta yerli yazarlara ait oldu ve onlardan biride epey akici bir dile sahip olan #sevdaçiçeği kitabıydi. Okur okumaz sohbetini yapmak üzere de hemen geldim.
Kitap bir gecmis bir günümüz şeklinde ilerleyen ve iki ana karakterin gozunden anlatılan bir kurguya sahipti. Betimlemeden ve agdali dilden uzaktı.
Hep dinledik onu...
Ama, türkülerini dinledik.
Ne dediğine kulak vermedik.
Söz'lerini dinlemedik.
Senelerce "kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum, eyvahh" diye haykırdı... İktidar tercihlerimizin nakaratını bundan daha güzel özetleyen var mıydı?
"Dane dane benleri var yüzünde, dünyada yardan datlı var
Fuat Sevimay
“Son Akşam Yemeği” Kanonik İncil’lerde[1] anlatılan bir olay. “Son Yemek” olarak da biliniyor. Yahudilere özgü Fısıh (Pesah) Bayramı’nın ilk gününde İsa’nın, 12 havarisi ile yemek yediği ve orada “Size doğrusunu söyleyeyim, sizden biri bana ihanet edecek.” diyerek ihaneti haber verdiği bu son yemek, “ihanetin resmi” olarak,
Merak ederek başlamıştım bu kitaba ama o kadar karmaşık ki okumak işkence oldu resmen. Yazarın kendisi de ifade etmiş bunu zaten; okumakta zorlanabilirsiniz diye. Yani sonuna kadar okuma huyum olmasa sanırım yarıda bırakırdım kitabı. Yani merakı olanlar kitabın karmaşıklığını ve sıkıcılığını bilerek başlasın. Bir de kitaba başlarken belirli bir
Tasavvufun ishakı, bu çok samimi mistik şiirdeki her kelimeden anlam çıkarmaya bizi baştan çıkarıyor. Attar bizi bu yaşam yolculuğuna çıkarırken kesinlikle keyif veriyor: aşk, anlayış, kopukluk, birlik, şaşkınlık, yoksunluk ve ölüm ve kişisel kusurlarımızla ve hayal kırıklıklarımızla uğraşırken kendi psikolojik ve ruhsal yolculuğumuz..
Abdalla, bu