Çoğumuzun Dr. Jekyll ile Bay Hyde'dan tanıdığı Robert Louis Stevenson'ın kaleme aldığı Olalla, Yarımada Savaşı'nda yaralanmış genç bir İskoç subayının, tedavi gördüğü hastaneden ayrıldıktan sonra hava değişimi olsun diye gittiği soylu bir ailenin evinde kalma sürecini ve bu süreçte karşılaştığı tekinsiz, gizemli olayları ele alıyor. Baş karakterimiz, geçici olarak konaklayacağı bu evde kendini tuhaf ev sahiplerinin arasında bulmuşken, aynı zamanda aşkı da tadacaktır; fakat bu aşkın bir bedeli olacaktır. Olalla, gotik edebiyat türüne sadık bir yapıda ilerliyor. Yazarın üslubunun akıcı ve sade olması okumayı kolaylaştırıyor. Merak unsuru hep diri tutuluyor, bu açıdan başarılı bir yapısı var eserin. Fakat kitap, gotik türüne atmosfer, dil ve karakter özellikleri açısından sadık olsa da, odağına bir vampir hikayesini mi, yoksa aşk anlatısını mı alacağına pek karar veremiyor. Vampirlik ile aşkı harmanlamayı sağlam şekilde başarabildiğini söylemek biraz güç. Dengeyi pek kuramıyor. Bunun belki de en önemli sebebi kısa bir eser olması ve sonunun tam bağlanamamış olması. Kitabın sonu ucu açık şekilde, yarım kalmışlık hissiyatıyla bitiveriyor. Bu da olay örgüsünde bazı şeylerin havada kalmasına sebebiyet veriyor. Akılda soru işareti bırakan unsurlar açıklanmıyor, ya da yeterince yer verilmiyor. Bütün bunlara rağmen Olalla, bir oturuşta bitirilebilecek, akıcı ama çok da beklentiye girilmeden okunması gereken bir vampir ve aşk öyküsü.