İnsanlar genelde hareketli canlılar olmasına karşın, duygularının hep sabit olması gerektiği gibi yanlış bir düşünceye kapılırlar. İnsanlar, aşk ya vardır ya yoktur sanırlar, bu ayrımları da kalkıp ilişkinin başında ve sonunda yaparlar. Oysa her gün, hatta her saat başı değişebilir insanın duyguları. Sevgi ve nefret'i bir kişinin birçok yönünün meşru karşılıkları olarak görmek yerine, bunları birbirinden ayırmaya çalışırlar..
Kitap 14 yaşındaki June'un ağzından anlatılıyor. Dayısı Finn'in AIDS yüzünden ölmesiyle başlıyor bu yüzden kitabın geri kalanında ister istemez merak ediyorsunuz. Finn okuduğum ilk eşcinsel karakterdi ve tüm kitap bu konu üzerinde durmuyor kesinlikle. "Kurtlara Söyle Eve Döndüm" Finn'in ölmeden önce June ve ablası
Bu kitabın adı ve kapağı kesinlikle içeriği düşününce şaşırtıcı. Ama okuyunca mantıklı geliyor ama ben okurken çok şaşırdım ve kızdım. İlk yarısı yani 200 sayfa sadece lovers to enemies kısmıydı ama o kadar saçma şeyler yaptılar ki özellikle Naomi yani sırf sonları ne olacak diye merak ettiğim için bitirdim. Kitabın girdiği tema ‘lovers to enemies to lovers’ yani second chance romance. Bunda sorun yok severim ama birbirlerine o saçmalıkları yaparken hiç bir sevgi kırıntısı yoktu ki her iki tarafta da. Normal olarak sevmezsin/nefret edersin ama bir burukluk olur, çekim olur veya birşeyleri özlersin vs. yok yani hiç ilk yarısında böyle birşey yoktu. Naomi’nin Nicholas onu bıraksın diye aklından geçen cümleler özellikle…Bu yüzden yeni aldıkları eve geçtikten sonra yavaş yavaş birbirlerini tanımaya başlamaları,çekim gücü, sevgilerini farketmeleri toparlıyormuş gibi gözükse de olmamış kitap. Özellikle Naomi kendisini aldatmasını istediği birine nasıl birden ölüyormuş bitiyormuş gibi aşık oldu??Önceden seviyordu farkında değildi diyeceksiniz ama yine de kitabı okurken bunu hissetmemiz lazımdı. Yazar bunu iyi aktaramamış bence. Herşey birden pat diye oldu yani herşey derken düşmanlıktan aşka çabuk düştüler… Özellikle o derece seviyedeki düşmanlıktan sonra…Heyecanlanarak, severek okumadım. Puan ilk başlarda 3 gibiydi biraz toparladığı için 6 veriyorum.
Sevgiler xx
*Kadınların yüzlerine değil gözlerine bak. Ama gözlerinin rengine değil, anlamına.*
Budala* Dostoyevski den okudum dördüncü eser.
Bu eserle ilgili neler söyleyebilirim* çok düşündüm.
Kitabımızın kahramanı Budala* Lev Nikolayeviç Mışkin*
Nasıl bir Bulada Mıskin?
Anahtar kelimeler ile ifade etmek gerekirse deneyimsiz,
olağanüstü saflık ve
Nereden başlasam bilmiyorum. Kitapta nefret ettiğim o kadar çok şey var ki! Yorumumda spoilerlar olacak. Öncelikle erkek karaktere de kadın karaktere de hiç ısınamadım. Erkek karakter aşırı kaba, karakterden yoksun ve her ne kadar acı çekmiş biri olsa da davranışlarını mazur göremedim. Kadin karakter ise kitabın yarısında o kadar gurursuzdu ki
'' Benim gezegenimde ölüm vardı sevgilim. İnsanlar birbirlerini canice katletme lüksüne sahiplerdi, üstelik bunun için tek gerekçe bile onlara yeterli geliyordu. Ten rengin öldürülmene, cinsiyetin hapsedilmene ve kıyafetin pek çok haksız olanağa kapı açabiliyordu.''
Orion'a çıktığı andan itibaren bir şans vermeyi
Hayata en acı yerinden annesinin ölümü başlamış, başkalarının sakatlık adını verdiği yumrusu ile çocukluğunu yalnızlık ve acı içinde geçirmişti Philip. Amcasının himayesinde olduğu fiyasko diye adlandırdığı çocukluk yıllarını unutmak amacıyla yaşadığı şehri terkeder. Bir çok kriter düşünür kendisi için ama hiçbir şey düşündüğü gibi gitmez.
Merhaba,
Bugün size #inkilapyayınlarından #zeyneptaşdelententeoğlu nun kaleminden #BAĞ kitabı ile geldim.
Kitabın ilk kapak resmi dikkatimi çekmişti ve ismi neden bağ acaba diye düşünmüştüm, okuyunca aslında tek bir anlamı olmadığını anladım sadece üzüm bağı değil dostluk bağı,sevgi bağı,aile bağı,iş bağı vb. kısacası kitabı çok güzel anlatan
Yoksa kalemi elinize alır almaz, hiç düşünmeden yazmaya mı başlayacaksınız? Kendinizi harflerin, hecelerin, kelimelerin, cümlelerin ve paragrafların ellerine teslim mi edeceksiniz?
Acaba bir sonraki kelimeyi yazarken mürekkep bitecek mi korkusuyla mı, yoksa kendinizi mürekkep asla bitmeyecek fikrine inandırarak mı yazacaksınız? Çünkü biliyorsunuz ki mürekkebin bitip bitmeyeceğini, bitecekse de ne zaman biteceğini bilmeniz mümkün değil. Peki, ne hakkında yazmayı planlıyorsunuz? Sevgi mi? Aşk mı? Aile mi? Dostluk mu? Nefret mi? Şiddet mi? Eğlence mi? Pişmanlık mı? Ayrılık mı? Yaşam mı? Ölüm mü? Hiçbir şeyinizi mi yoksa her şeyinizi mi yazacaksınız?
Yalnızca kendinizi mutlu etmek için mi, yoksa başkalarını da mutlu etmek için de mi yazacaksınız? Belki de başkaları için ya da başkalarını yazıp kendinizi mutlu edecek misiniz?
El yazınız nasıl olacak? Özenli ve düzgün mü, yoksa gelişigüzel mi yazacaksınız? Kelimeleriniz ben buradayım dercesine okunaklı ve büyük mü olacak, yoksa titrek ve silik mi olacak? Cümleleriniz süslü ve ağır cümleler mi olacak, yoksa sade ve hafif mi?
Peki ya defteriniz nasıl olacak? Çizgili mi, çizgisiz mi Çizgiliyse satırların arasında boşluk bırakacak mısınız, yoksa hiç satır atlamadan alt alta mı yazacaksınız? Çizgisizse düz bir çizgi hâlinde yazabilecek misiniz? Ya da düz yazamamayı önemsemeyecek misiniz?
Düşünecek ne kadar çok şey var, değil mi?
Şimdi size bir yaşam verildiğini düşünün...