Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

aslı seloğlu

Otoriter anne-babalığı normal görmemizin nedeni, çocuğun eğitilmesi gereken bir varlık olduğuna dair yanlış inançlarımızdır. Yetişkin tarafından eğitilmediği takdirde çocuğun "düzgün" davranmayacağı ve "düzgün" bir insan olmayacağı düşüncesi asılsız da olsa yerleşiktir, hemen her birimizin içine işlemiştir. Çocuğun düzeltilmesi gerektiğine nasıl inanıyorsak iç çocuğumuzun da düzeltilmesi gerektiğine öyle inanırız. Halbuki, her zaman ifade ettiğim gibi, çocuk asla eksik, kusurlu davranmaz; sanıldığı gibi çocuğun davranışlarını "düzeltmemiz" gerekmez. Yapmamız gereken tek şey, çocuğun neden o şekilde davranmaya ihtiyaç duyduğunu bulmaktır. Bu nedeni bulduğumuzda ve temeldeki duygusal ihtiyacı çözdüğümüzde çocuğun artık "kötü" dediğimiz şekilde davranmaya da ihtiyacı kalmaz. Aynı şey içimizdeki çocuk için de geçerlidir.
Reklam
Ne yazık ki annelerine benzememe çabasına giren birçok kız çocuğu erkeklere benzediler. Kendi değerlerini eril üretim standartları üzerinden tanımladılar. İlk başlarda başarı çok keyifliydi fakat başarıları sürdükçe zamanları ve enerjileri üzerindeki talep de artmaya devam etti. İlişki ve şefkat benzeri dişil değerler, başarı hedefleri yanında ikinci plana atıldı ve çoğu kadın asla "yeterli" olamayacaklarına inanmaya başladı.
Bu, "diğerlerinin" ondan önce geldiğine dair tavır genellikle kadınlar tarafından içselleştirilmiş, konuşulmayan bir yemindir. Partneri bunu ondan talep etse de etmese de bu tavır kadında mevcuttur. Bu durum, ailesini gözlemleyen küçük kızın bilinçaltına işler. Annesinin kendi ihtiyaçlarını ikinci plana attığını görür ve kendisi de bunu yapmayı öğrenir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Zırhlı Amazon
İhmalkar babaya tepki olarak, bu tarz kadınlar ego seviyesinde erille özdeşleşir ya da baba fonksiyonlarını üstlenirler. Babaları onlara ihtiyaç duydukları şeyleri vermediği için bu ihtiyaçları kendileri karşılamayı öğrenirler. Giydikleri zırh onları profesyonel hayatlarında korur ve kendi seslerini duyurmalarına yardım eder. Fakat zırh aynı zamanda onların kendi dişil hislerinden ve yumuşak yönlerinden kopmalarına sebep olur. Bu kadınlar, kendi yaratıcı yönlerinden, erkeklerle kurdukları sağlıklı ilişkilerden ve anda yasayabilmekten uzaklaşırlar.
Pek çok kız evlat annelerinin sahip olduğundan daha özgür bir yaşam arayışı ile annenin sevgi ve onayını alma isteği arasında sıkışıp kalır. Annelerinin ötesine geçmek isterler fakat bir yandan da onun sevgisini kaybetmekten korkarlar. İlk başlarda, bir kız evladın büyüme ihtiyacı ve annesini mutlu etme arzusunu dengeleyebilmesi açısından en iyi çözüm coğrafi uzaklıklar olabilir.
Reklam
"Anne, içimizdeki kurbanı, esir kadını, mağduru temsil eder. Kişiliklerimiz annemizin kişiliği ile tehlikleli bir şekilde karışır ve annenin nerede bitip kızın nerede başladığını anlayabilmek için çaresizce, radikal bir cerrahi operasyon yaparız." Adrienne Rich, Kadından Doğan
Bu yaşlı araştırmacı, işin özünü ortaya koymuştu. Bana, herhangi bir kişinin de pekala birinin imamı yani, dini hayatın manevi meseleleri üzerinde rehberi olabileceğini ve bunun mutlaka o kişinin şeyhi ya da enfüsî arınma ve tekemmülündeki manevi lideri ve rehberi olması gerekmediğini izah etti.
Katılmıyorum
Bana bazen, aramızda ölümsüzlüğe erişmiş bir tek o var gibi geliyor. Şöhret açısından demek istemiyorum. Günün birinde ölmeyecek de demiyorum. Ama ölümsüzlüğü yaşıyor. Bence ölümsüzlük sözünün anlamı, o insan işte. İnsanlar ebediyen kalıcı olmaya nasıl özlem duyarlar, bilirsin. Ama her geçen günle birlikte biraz ölürler. Onlarla karşılaştığında, bir bakarsın, geçen sefer gördüğün insan değil artık. Hatta her saat, kendi içlerinden bir parçayı öldürürler. Değişirler, inkar ederler, çelişkilere düşerler; bunun adına da büyüme derler. Sonunda geriye hiçbir şey kalmaz. Tersine çevirmedikleri, ihanet etmedikleri hiçbir şeyleri kalmaz. Sanki aslında ortada bir kimlik yokmuş da, şekilsiz bir kitle halinde, parlayıp sönen sıfatlar varmış gibi. Bir an bile tutamadıkları kalıcılığı nasıl bekleyebiliyorlar? Ama Howard... İnsan onu ebediyen var olarak düşünebilir.
Farkına vardın mı? Büyük bir deprem karşısında, ellerinden gelenin tümü hava cıva ise, bunu bilinçlendirdiklerinde ağızlarını şapırdatacak hale gelirler. Sanki dört ayak üstü yere çökmüş, yüzlerini çamurlara sürterek kasırgaların görkemi önünde susta durmuşlardır. Oysa ateşi bulan, buharı, elektriği keşfeden, yelken açıp okyanusları aşan, uçakları, barajları yapan ve gökdelenleri diken ruh, bu ruh değildir. Nedir bu insanların korktuğu? Sürünmekten hoşlanan bu güruhun bu kadar nefret ettiği şey nedir? Ve neden?
İçimizde taşıdığımız o korkunç düşman, sakladığımız her şeyi içine attığımız o gölgeli uçurum, o aşağılayıcı karanlık, işte o bizim ve belki de bütün insanlığın ana rahmi, kendimizi defalarca o karanlıktan doğuruyor, o sırlarla dolu uçurumdan her seferinde bir başka insan olarak tırmanıyor ve her seferinde birisine, bize elini uzatıp kendimizden bir başkası olarak doğmamıza yardım etmesi için yalvarıyoruz. Aşk nedir diye soruyorsunuz, aşk budur bence, bir insana, kendimizi kendi karanlığımızdan bir başkası olarak doğurmamıza yardım etmesi için yalvarmaktır. Edebiyat budur, kendimizi kendi karanlığımızdan bir daha doğurmak için binlerce sayfa yazmak ve her sayfada bir doğum anının muhteşem acısını ve zevkini hissetmektir. Sanat budur. Bilim budur. İyi olan ne varsa, o ölümcül karanlıktan doğar. Kendimizi yeniden yeniden doğururuz. Yeni birinin, içimizden, içimizi parçalayarak çıkışını hissederiz. Yaşamak, bir başka biri olmaya çalışmaktır.
Sayfa 147
Reklam
Roark gibi olmaktan ne zaman vaz geçtim??
Dürüst bir binanın, tıpkı dürüst bir insan gibi, tek parça ve tek inanç sahibi olması gerektiğini, o tekliğin onun hayat kaynağı olduğunu, var olan her nesne veya yaratık için aynı şeyin geçerli olduğunu, ufacık bir parça o fikre ihanet ettiği zaman, yaratığın ölmüş sayılacağını anlattı. Dünyada soylu, yüksek ve iyi sayılan her şeyin, mutlaka tutarlılığa sahip olması gerektiğini anlattı.
Ben de, şükürler olsun..
... kendi türümdeki insanları yüzlerinden tanıyabiliyorum. Yüzlerindeki bir şeyden.
Aslında acı çektikleri zaman insanlara bir parça saygı duymak mümkün. Bir nebze gururları oluyor o zaman. Ama eğlenirken hiç dönüp baktın mı onlara? İşte gerçeği ancak o zaman görebiliyorsun. Esir gibi çalışıp kazandıkları paraları lunaparklarda, bayağı gazinolarda harcarken bak onlara. Dünyayı önlerinde apaçık bulan zenginlere bak. Eğlenmek için neleri seçiyorlar, bir dikkat et. Kibar barlarda seyret onları. İşte senin genel olarak insan ırkı dediğin şey. Ben böyle bir şeye elimi bile sürmek istemem.
Gerçekten istediğim bir işi, bir projeyi, bir ideali ya da bir insanı bulursam, bütün dünyaya bağımlı duruma gelirim. Her şeyin diğer şeylerle bir bağlantısı var. Birbirimize öyle sıkı bağlıyız ki! Bir ağın içindeyiz hepimiz. O ağ bekliyor. Ve hepimiz onun içine bir tek arzu nedeniyle itiliyoruz. Sen bir şey istiyorsun, o şey senin için değerli oluyor. Onu senin elinden kapmak için bekleyenler kim, biliyor musun? Bilemezsin. Belki çok karışık, çok uzaklarda olabilir, ama birileri onu kapmak için hazır bekliyor. Ve sen de onların hepsinden korkuyorsun. Büzülüyorsun, sürünüyorsun, yalvarıyorsun ve kabulleniyorsun... Tek ki almasın, sende bıraksınlar.
Senin yanındayken hep seçenek var karşısında insanın. Ya seni, ya dünyanın geri kalanını seçmek söz konusu. Ben bu tür bir seçme yapmak istemiyorum. Dışarıdaki biri olmak istemiyorum. Bütünün parçası olmak istiyorum. Dünyada basit ve hoş olan öyle çok şey var ki! Hepsi savaş, mücadele ve kendini mahrum etme değil. Oysa... seninle öyle.
504 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.