Bir Kitap, Bin Bir Çeviri
Küçük Prens, İncil'den sonra tercümesi en fazla yapılan kitap imiş. Kitap 400'den fazla dile çevrilmiş. Ama hiç bir dildeki çevirisi Türkçe çevirisi kadar tartışmalı olmamış. Eğer kitabı orijinal dilinde ya da başka bir dildeki çevirisi ile okumadıysanız, tartışmayı hangi bölümün alevlendirdiğinden haberiniz bile yoktur muhtemelen.
Büyükler sayıları sever. Onlara yeni bir arkadaştan bahsettiğinizde size asla işin aslını sormazlar. Hiçbir zaman," sesinin tonu neye benziyor? En sevdiği oyunlar hangileri? Kelebek koleksiyonu yapıyor mu?" demezler. "Kaç yaşında? Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası ne kadar kazanıyor?" diye sorarlar. Sadece bunları bildiklerinde
Dikkat! Bu kitap çocuklar için değil, yetişkinler için yazılmıştır. Antoine de Saint-Exupéry'nin Küçük Prens'i, insanlık durumuna dair derin içgörüler sunan bir edebiyat şaheseridir. İlk olarak 1943 yılında Fransızca olarak yayımlanan kitap 300'den fazla dile çevrilmiş ve dünya çapında 200 milyondan fazla satmıştır.
Antoine de
Asteroit B-612 gezegeninde - ki kaşifi bir Türk bilgindir- yaşayan Küçük Prens, yeni dünyalar keşfetmek için gezegenini terk eder. Geride küçük gezegenini, gülünü ve üç yanardağını bırakır.
Çeşitli boylarda gezegenleri dolaşır. Bir kral, bir kendini beğenmiş, bir sarhoş, bir tüccar, bir coğrafya bilgini ve bir fener bekçisi ile tanıştıktan sonra istikametini dünya olarak belirler.
Dünyaya indiğinde çölün ortasında yapayalnız kalır önceleri. Sonra da dünyada bir tilkiyle dostluk kurar ve onu evcilleştirir.
Küçük Prens, aslında hepimiziz. Büyümeye, sıradanlaşmaya, basit hesaplara kapılmaya direnen herkes Küçük Prens'tir.
" Büyükler her şeyi yanlış anlar."
Bir çocuk kitabı olsa da yetişkinlere yönelik esaslı dersler verir yazar. Defalarca okumuş olsam da her seferinde aynı lezzeti alıyorum kitaptan.
İçindeki çocukla arası bozulmamış olan herkesin zevkle okuyacağını düşünüyorum. Tavsiye ederim.
-Bir defasında güneşin batışını kırk üç kere gördüm!
Biraz sonra da şöyle diyordun:
-Hani... çok üzgünken günbatımlarını severiz ya...
-Kırk üç defa izlediğin gün o kadar üzgündün yani?
Ama küçük prens yanıt vermedi.
Bu benim kitabı üçüncü okuyuşum ve eminim ki kitabı şu an diğer okuyuşlarıma göre daha çok anladım.
Kitabın konusuna gelecek olursak, kitabın konusu uçağı arızalandığı için bir çöle düşen pilotun orada küçük prensle tanıştıktan sonra bize küçük prensin Dünyaya gelişini anlatıyor.
Küçük prens gökte milyonlarca olan yıldızların arasından asteroit B 612 den gelmekteydi. Kitapta kendi yaşadığı gezegenin ne kadar küçük olduğunu, dünyaya inmeden önce gittiği altı gezegende kimlerle tanıştığını ve dünyaya geldikten sonra başına neler geldiğini okuyoruz.
Kitap 90 sayfaydı ve tek oturuşta 1 saat 5 dakikaya kitabı bitirdim. Kitabı sürükleyici kılan bir özellik ise kısa kısa bölümlerinin olması ve bazı sayfalarında resimlerin bulunması.
Dediğim gibi kitabı 3. okuyuşum ve daha iyi anladığıma eminim. Kitabı okumanızı tavsiye ediyorum ama BİR kez değil. Kitabı her yıl ya da iki yılda bir okuyun. Bu okuyuşumdan sonra bu kitabın bir kez okunmayla bırakılabilecek bir kitap olmadığına fazlasıyla emin oldum.
Göğe bakın. Sorun kendinize: Koyun çiçeği yedi mi, yemedi mi? Her şeyin nasıl değişiverdiğini göreceksiniz...
Ve hiçbir büyük bunun ne kadar önemli olduğunu asla anlamayacak!
104 syf.
9/10 puan verdi
Küçük Prens’i daha önce iki kere okumuştum. Bu üçüncü okumam oldu.İlkinde küçüktüm, çocuk masalı sandım.İkinci okumam da bazı yerlerin altını çizmişim,tam anlamıyla anlamamışım.Bu son okumamda ise daha önce dikkatimi çekmeyen kısımlar üzerine düşündürdü diyebilirim.Sanki her okumada farklı yerler bulunacakmış gibi.Bu ritüeli devam ettirip ara ara kendilerini okumayı düşünüyorum.
Kitapta,Atatürk’e yer verilmiş olması da ayrıca hoşuma giden başka bir kısımdı.Onu da şöyle paylaşıp, iyi okumalar diyeyim:
“Küçük Prens’in girdiği gezegenin Asteroid B-612 olduğu konusunda yabana atılmayacak kanıtlarım var. Bu gezegeni bir zamanlar teleskopla ilk kez gören biri olmuş:1909’da bir Türk gökbilimcisi. Bu konuda hazırladığı raporu Uluslararası Gökbilimciler Kurultayı’na sunmuş. Ama başında fes, ayağında şalvar var diye sözüne kulak asan olmamış. Büyükler böyledir işte. Bereket versin, Asteroit B-612’nin onurunu kurtarmak için dediği dedik bir Türk önderi tutmuş, bir yasa koymuş. Herkes bundan böyle Avrupalılar gibi giyinecek, uymayanlar ölüm cezasına çarptırılacak. 1920 yılında aynı gökbilimci bu kez çok şık giysiler içinde Kurultay’a gelmiş. Tabi bütün üyeler görüşüne katılmışlar.”