O sabah kavgalıydık Raif’le, erkenden aceleyle işim gücüm yokken çıkıvermiştim kapıdan. Soluğumun hızı rüzgar gibi esiyor eşlik ediyordu doğan güne… Geldiğimde, en sevdiğim petunyalarımla merhabalaşıp sulamaya doğruldum. Evet, Raif’e aldığım petunyalarıma. Saksının dibinde söndürülmüş izmaritleri görünce umudumu kesmiştim ondan. Benimle baharı yaşasın diye çiçekler ektiğim Raif, köklerinde izmarit söndürmüştü. Öylesine… Duygusuzca büyük bir hiçlikle yok saymıştı beni ve petunyalarımı. Küstüm ona öyle bir küstüm ki, bu küslük gece boyu konuştu benimle. Değersizliğe boyun eğdim. Boynumun ağrısına uyanıp kapımın kilidini değiştirdim. Raif evime giremesin diye. Umuyordum ki;gönlümün kilidi de kısa zaman içerisinde değişsin efendim ve Raif içeri giremesin.
Omuzlarında birer yükle doğmuş insanlar vardır. Onlara, yüklerinden tamamen sıyrılmış olduklarını kanıtlasanız dahi buna inanmak istemeyeceklerdir. “İnsanlar bir bakıma; görmek ya da yaşamak istediklerine değil alıştıklarına inanırlar.”
Vidası gevşemiş bir musluğun her gün dengesizce akıp derinleşip oyduğu mermer, bir gün su akmazsa şikayet eder. Başını ağrıtan damla olmazsa varlığını sürdüremez. Çünkü onun varlığına olan inancını o acı sağlar. İşte sıkıntılarımız, dertlerimiz buna benzer. Omzunda yükle doğan insanlara ferahlık çok ağır gelir.
Omuzlarında yüklerle doğan çocuklar, yetişkin olma yolundayken dert aramak için kapı kapı gezinirler.
“İnsanın, bir şeylere kendini layık görmemesi ne kadar acı değil mi?” diye başladı söze henüz 18 yaşına girmiş olan genç adamve ekledi:“ Layık olmadığımı düşündüğüm pek çok şeyi, çabasız elde edip kıymet bilmeyenlerde görmek beni üzüyor. Çabalarıma rağmen yine de kendime layık göremiyorum.”
Doğru kararların zorluğundan bahsedilmez. Doğru kararların yükünden, ağırlığından, sırtta ve yürekte bıraktığı sızlayan yaralardan…
Bir karar doğru diye size iyi hissettirmek zorunda değildir. Doğru kararları cesaretli insanların verdiği gerçeği de buradan gelir aslında.
Beyninizi uyuşturan bir ilacı sırf iyi hissettiriyor diye sürekli kullanmak geçici bir çözüm olabilir fakat geçici çözümlerin kalıcı hasarlarını görmemek cahillik olur. Birbirini doğuran çaresizlikler çıkar ortaya.
Her zerreyi eleştirme hakkına sahip olduğunu düşünen insanlar, kusur peşinde koşarlar. Güzeli de olması gerekeni de karalamak için fırsat kollarlar. Kibir, hırs ve farklı olma çabası içerisinde yaşayan insanlar; insanlığın en basit katındadır.
Bu yağmur, bu yağmur, bu kıldan ince,
Nefesten yumuşak, yağan bu yağmur.
Bu yağmur, bu yağmur, bir gün dinince,
Aynalar yüzümü tanımaz olur.
Bu yağmur, kanımı boğan bir iplik,
Tenimde acısız yatan bir bıçak.
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak.
Bu yağmur, delilik vehminden üstün,
Karanlık, kovulmaz düşüncelerden.
Cinlerin beynimde yaptığı düğün,
Sulardan, seslerden ve gecelerden...
-Necip Fazıl Kısakürek
Kanayan yarasını, kanatana göstermeye çalışırken yarasını daha çok deşiyordu. Bilincindeydi; yarasının farkına varılınca bir çaba gösterilmeyecekti. Bir yara bandını çok görecekti yara açanlar.