İmparatorluk (Osmanlı), o tarihlerde (yükselme dönemi) o derece kuvvetliydi ki, yabancı devletlerle antlaşmaları Osmanlılar tek taraflı olarak yazıyor ve karşı tarafa tercümesini okumak fırsatı bile verilmeden imza ettiriyordu
Doğu dünyası geri olduğu için, ona incelik ve kişilik kazandıran gayretleri değil, Batı'nın kendi âlemini çekip çevirmesine karşı gösterdiği uyumdaki başarıdır.
Osmanlı yönetiminin sağladığı çok kültürlü iklimde "Mevlevileri patrikhanede müzik dinlerken, papazları tekkedeki ayinleri izlerken görmek Osmanlı dünyasının olağan günlük işlerindendi."
bir yanılgı üzerinde durmak istiyorum. Bazen, pür matematikçilerin, yaptıkları işin yararsız olmasından* (Ben de bu görüşü benimsemekle suçlanmıştım. Bir keresinde şunları söylemiştim. "Bir bilim, eğer gelişmekle servet dağılımındaki dengesizlikleri kamçılıyor veya insan yaşamını tahrip ediyorsa ona yararlı deniyor." 1915'de yazılmış olan bu cümle defalarca alıntı olarak kulanıldı (lehimde ve aleyhimde olarak). Bu sözler, yazıldığı dönemde belki mazur görülebilecek olan, bilinçli olarak süslü söz söyleme eğilimimden başka birşey değildir.) pek gururlandıkları, pratik uygulamasının olmamasıyla övündükleri ileri sürülür. Bu suçlamanın kaynağı, dikkatsizce sarfedilmiş olup Gauss'a atfedilen (ben tam metni hiç bulamadım) şu sözlerden kaynaklanmaktadır: "Eğer matematik bütün bilimlerin kraliçesi ise, sayılar teorisi de, o muhteşem yararsızlığından dolayı matematiğin kraliçesidir."
Dünyanın en büyük üç matematikçisinden biri olduğu kesin olan birisinin meslek hayatını ele alalım. Newton matematiği elli yaşında bıraktı; ilgisini ise çok daha önce yitirmişti. Kırk yaşına geldiğinde, parlak yaratıcılık günlerinin artık geride kaldığını şüphesiz farketmişti.
Matematikçinin işlevi bir-şeyler ortaya koymak, yeni teoremler ispatlamak, matematik bilimine katkıda bulunmaktır; kendisinin ya da diğer matematikçilerin neler yapmış olduğunu anlatmak değil
Benim ki sana geldim ey hasta cânıma derman, ey nefesime biçilen ferman. Haberini alınca iğnenin mıknatısa koşup geldiği gibi geldim. Ecel, senin aşkının sıkıntılarıyla kavrulduğumu görüp acıdı da uçup geldim. Ne olur, bir kez baksan yüzüme...