BEN BU KADAR DEĞİLDİM Ben bu kadar değildim Kışlada ölü bir zaman Bir güzel at durdukça gider Gittikçe döner bir güzel at durdukça Askerim, benim ağzım kuşlardan. Güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan Dalları sormuyorum dallardan daha iyi Yüzümü istiyorum bir süvari alayından Ne yapsam istiyorum, ama istiyorum Bir kişi bile değilim yalnızlıktan. Bir kişi bile değilim yalnızlıktan Gözlerim ormanlara asılı Ağaçlar, kırlar ve şehirler geçiyor kaputumdan O kadar geçiyorlar ki, sadece duyuyorum Bir an bir yerde ölümü tanımazlığımdan. Ben bu kadar değilim Kışlada ölü bir zaman.
Ben/im Benim geceyi söndüren sonsuz parmaklı büyücü, bulutların arasından şehre güneşi dağıtan benim. Sabahın mor kıvılcımını, piyanodaki son at, dalga ve dalgakıran benim. Mektup benim, zarf ben, benim yelkene dolan hava, yelken, yelkende parçalanan martı ve hallaç benim. Benim bu ayna, bu suret- Bu yüz: Benim.
Reklam
Kargaları sevmediğimi düşündüm. At kestanelerini gagalarıyla alıp, yükseklere çıkarıyorlar. Sonra yüksekten bırakıp kırılan at kestanelerinin içindekileri yemeye koyuluyorlar. İçinde ne varsa tüketmek istediğin birini, yükseklere çıkarıp tam da zirve sarhoşuyken yere bırakmayı ve istediğini alıp bir kenara fırlatmayı kargalardan öğrenmiş olabilir miyiz?
"Ey insan! Bu kitabı sana ithaf ediyorum'' "Bırak şu maddeyi, boğ şu ölçü dehanı, doy şu fizik ve matematik tecessüsüne, kov şu kemiyet fikrini, dal kendi içine, koş kendi kendinin peşinden, bul onu, bul kendini, bul ruhunu, bul, sev, bil, an, gör, kendi içinde gör Allah’ını. Kendine dön, kendine bak, kendine gel. Aptalca bir konfor aşkından doğduğu halde her biri daha korkunç bir dünya harbi hazırlayan teknik mucizelerinin yanında, senin iç zıtlıklarını elemeye yarayacak ve seni kendi kendinle boğuşmaktan kurtaracak ruh mucizelerini ara. İnan manevilere ve mukaddeslere, inan! Onlar hakkında, bu kadar küçükçe düşünmekten utan! Her sezilen derinliğin ifşa ettiklerini düşünmekten bile seni alıkoyan tabiatçı metotlarını fırlat ve bitlenmiş elbiseler gibi at. Orta çağ papazında haklı olarak ayıpladığın dar kafalılığın anlayış sınırlarını daha fazla darlaştıran beş duyu idrakinin kapalı dünyası içinde kalma; "Arşı geç, ferşi atla, sidreyi aş, Gör ne var maverada ibretiz."
''Kılığı düzgün bir adamın sokakta simit yemesi yasaktır. Bütün yasaklar gibi bunun da bir kaçamak yolu yok mu? Simidi kır, cebine sok. Tek elinle bir lokma koparıp, kimseye sezdirmeden ağzına at. Ama, ben dişlerim sağlamken ısıracağım.
“Sesini unutmayı çok istemiştim, unutmamışım. İnsan, görüntüler dünyasında dilediği gibi at koşturabiliyor, bir olayı zaman sıçramasıyla ilgisiz bir başka olaya bağlayarak anılarını değiştirebiliyor ama sesleri değiştiremiyor, iyi biliyorum bunu.”
Reklam
yaşam bilmez ipin bende olmadığını at kestanesi bilir kirpiye benzemeyi yaşam bilmez benim olmadığımı kırık dökük gölgeme düşer
Sayfa 44
"Elmalardan biri çürürse, onu dışarı at, bütün sepeti çürütmesine izin verme."
"Bir çiçekle yaz gelmez, bir atla da at çiftliği olmaz."
Filizlenme bir meteorun patlamasına, yumurtayı kıran kırlangıcın gaga vuruşuna karışır, bir solucanın doğuşuyla, Sokrates' in dünyaya gelişini at başı birlikte yönetir.
Sayfa 147Kitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.