Hızlı bir gündü.Mazinin alıp ortadan kaybolduğu suya kulak verdim -aşağıda- ikiye yarıldığımı görüyorum
Ben
ve adım...
Düşlemem için bir şeye ne hacet:
Ziyaret edebileceğim bir miktar gök
görmeme yetecek zaman hafif ve candan güvercin kuleleri etrafında...
MÖ 360 yılında filozof Platon, insan ruhunu iki atı kontrol etmeye çalışan bir arabacı olarak tarif etti:
asil beyaz at = Değerlerimiz, erdemlerimiz ve yüksek ideallerimiz.
Ama insanları değerlendirmeye gelince, ne tuhaftır, varlıklar içinde kendi değerleriyle ölçülmeyen yalnız bizleriz. Bir atı güçlü ve çevik olduğu için överiz, kuşamıyla değil. Bir tazı koşmasıyla övülür, tasmasıyla değil; bir kuş kanadıyla övülür, püskülleri, çıngıraklarıyla değil. Niçin bir insanı da kendinin olanla değerlendirmiyoruz?
Birgün yolda gidiyorsunuz yardıma ihtiyacı olan birilerini gördünüz?( kavga eden iki arkadaş
ya da karısına şiddet uygulayan bir adam vb.) O anda sizden başka kimse yok. Şehirden uzak
bir yerdesiniz. Yardım mı edersiniz yoksa yolunuza devam mı edersiniz?
Kore yapımı "One Way Trip (Glory Day)" bu film tam da bu konuyu ele alıyor. Dört arkadaş uzak bir yere tatile gidiyorlar ve bir adamın eşini dövdüğüne şahit oluyorlar. Ve olaya dahil oluyorlar. Kadını kurtaralım derken kendi başları belaya giriyor. Filmin daha fazla detayına girmeyeyim.
Filmi izlerken benim aklıma bir hikâye geldi. Hani şu çölde yolunu kaybeden bir bedevî hikayesi. Adamın biri çölde yolunu kaybediyor ve bir atlıyla karşılaşıyor. Atı olan adamdan yardım istiyor bir şekilde adamın atını alıp kaçıyor. Atın sahibi arkasından bağırıyor: Sakın bu olayı gidip başka bir yerde anlatma. Korkum odur ki bu olayı görenler artık gerçekten yardıma muhtaç olanlara yardım etmeyecek.
Günümüzde bu tür olaylar çokça yaşanmakta. Hızlı haberleşme araçları sayesinde anında
haberimiz oluyor. Çoğu zaman yardım edip-etmemek arasında kararsız kalıyoruz. Bence en büyük sebepte bu hikâye ve filmdeki kötü örneklerin yaygınlaşmasıdır.