Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
7.cilt
1690. Âişe radıyallâhu anhâ şöyle dedi:  Cebrâil aleyhisselâm, Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem'e belli bir saatte geleceğini vadetmişti. Vakit gelmiş ama Cebrâil gelmemişti. Resûlullah elinde bulunan sopayı yere attı ve "Allah da Resûlleri de va'dinden caymaz!" dedi. Sonra etrafa bakınmaya başladı. Bir de ne görsün,
günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi? suyun, içine konduğu kabı sahiplenmesine benziyor tıpkı. sesler, nesneler, kokular... bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık... birden, açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. bütün bunların varolması, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz... düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?
Reklam
var mı başka yolu
Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi, dedi. Suyun içine konulduğu kabı sahiplenmesine benziyor tıpkı. Uyanıyoruz, gün ışığının o dingin, bakir saltanatı; bir anne soluğu gibi ta içimize işleyen bir mavi serinlik. Sesler, nesneler, kokular. Bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık. Birden açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. Musluktan akan su, camlarda şakıyan gökyüzü, uzandığımız kapı kolu, bir bayram gibi dört yanımızdan akan çarşılar, ağaçların düğünü rüzgarda, olanca görkemiyle kendini bir kez daha bize sunan doğa. Bütün bunların var olması, bizim onları görmemiz, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz… Düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?
Hakikatin gerçek yorumcusu cesur tercihler yapabilenlerdir. Çoğunluğun şarkısına eşlik eden değil, kendi şarkısını söyleyebilenlerdir. Kalıcı mutluluğun sırrı kalabalığın onayladıklarına kapılıp gitmekle değil, insanın kendi doğasına ve varoluşuna uygun yolu yürümesiyle olur. İnsanın hayatını anlamlandırma çabası ve mutluluk peşinde koşması dünya döndükçe var olacaktır. Bu arayışını sürdürürken de her seferinde eline yeni bir kap alacak ve bu kabı doldurmaya uğraşacaktır. Seneca'ya göre bu kabı dolduracak şey insanın kendi özüne uygun olarak hareket etmesinden başka bir şey değildir. Erdem insanın kendini bilmesiyle başlar. ''Kendi doğasıyla uyumlu olan yaşam mutludur. Mutlu yaşamın sağlanması için önce zihnimiz sağlıklı olmalı ve sağlığını muhafaza etmeli, sonra güçlü ve zinde olmalı, mertçe sabretmeli, farklı durumlara ayak uydurabilmeli, bedene dikkat etmeli ama bunun içinde kaygılanmamalı, yaşamı meydana getiren şeylere özenle dikkat etmeli ama hayranlık da duymamalı, talihin getirdiği hediyelere açık olmalı ama onların kölesi de olmamalı. Bizi korkutan ve huzursuz eden şeylerden uzaklaştığımızda tükenmez huzuru ve özgürlüğe kavuşacağımızı da anlayacaksın. Hazlar ve acılar reddedildiğinde kırılgan ve tiksindirici şeylerin yerini büyük bir sevinç alır, bunu ruhta huzurla buluşan uyum ve nezaketle birleşen yücelik takip eder, çünkü vahşilik daima zayıflıktan doğar.''
Sayfa 42 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Babamın nasırlı ellerine baktım, parmaklarındaki çatlaklar ve kıvrımlar ayak- kabı boyasıyla lekelenmişti. O an bunların Ermeni elleri olduğunu düşündüm: ister ayakkabı tamir etsin, örgü örsün ister dikiş diksin ya da çizim yapsın bizim ellerimiz becerikli ve gayretkeşti. Bu ulusal bir nitelikti
Sayfa 123 - Aras YayıncılıkKitabı okudu
"Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi" dedi. "Suyun, içine konduğu kabı sahiplenmesine benziyor tıpkı. Uyanıyoruz, gün ışığının o dingin, bakir saltanatı; bir anne soluğu gibi ta içimize işleyen bir mavi serinlik... Sesler, nesneler, kokular... Bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık... Birden, açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. Musluktan akan su, camlarda şakıyan gökyüzü, uzandığımız kapı kolu, bir bayram gibi dört yanımızdan akan çarşılar, ağaçların düğünü rüzgârda, olanca görkemiyle kendini bir kez daha bize sunan doğa... Bütün bunların varolması, bizim onları görmemiz, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz... Düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?"
Reklam
“Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi” dedi. “Suyun, içine konduğu kabı sahiplenmesine benziyor tıpkı. Uyanıyoruz, gün ışığının o dingin, bakir saltanatı; bir anne soluğu gibi ta içimize işleyen bir mavi serinlik... Sesler, nesneler, kokular... Bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık... Birden, açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. Musluktan akan su, camlarda şakıyan gökyüzü, uzandığımız kapı kolu, bir bayram gibi dört yanımızdan akan çarşılar, ağaçların düğünü rüzgârda, olanca görkemiyle kendini bir kez daha bize sunan doğa... Bütün bunların varolması, bizim onları görmemiz, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz... Düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?”
Nefsine ağır geleni sakın kimseye tatbik etme! Düşmanının dahi insan olduğunu unutma. İnsanoğlu için en kutsal ibadet çalışmak, doğruluk ve insan sevgisidir… Asalet; doğruluk ve doğruluktur… Şu alemin şartlarına ayak uydur ama kendin ol. Hani su, girdiği kabı şeklini alır ama öz de aynı kalır ya. 
“Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi” dedi. “Suyun, içine konduğu kabı sahiplenmesine benziyor tıpkı. Uyanıyoruz, gün ışığının o dingin, bakir saltanatı; bir anne soluğu gibi ta içimize işleyen bir mavi serinlik… Sesler, nesneler, kokular… Bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık… Birden, açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. Musluktan akan su, camlarda şakıyan gökyüzü, uzandığımız kapı kolu, bir bayram gibi dört yanımızdan akan çarşılar, ağaçların düğünü rüzgârda, olanca görkemiyle kendini bir kez daha bize sunan doğa… Bütün bunların varolması, bizim onları görmemiz, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz… Düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?”
"Günlerin bize aitmiş gibi görünmesi ne tuhaf değil mi" dedi. "Suyun, içine konduğu kabı sahiplenmesine benziyor tıpkı. Uyanıyoruz, gün ışığının o dingin, bakir saltanatı; bir anne soluğu gibi ta içimize işleyen bir mavi serinlik... Sesler, nesneler, kokular... Bizimle birlikte usul usul uyanan bir müthiş yalnızlık... Birden, açıklanamaz biçimde yaşadığımızı duyumsuyoruz. Musluktan akan su, camlarda şakıyan gökyüzü, uzandığımız kapı kolu, bir bayram gibi dört yanımızdan akan çarşılar, ağaçların düğünü rüzgârda, olanca görkemiyle kendini bir kez daha bize sunan doğa... Bütün bunların varolması, bizim onları görmemiz, onlarla kendi varlığımızı duymamız, bizi var eden, yaşamı sevdiren bu görkemin derinden derine ölümü duyurması, bu şenliğin bizden sonra da süreceğini bilmemiz, tüm bunlara karşın derin bir tutkuyla yaşamakta ayak dirememiz... Düşündün mü hiç, tuhaf değil mi sence de?"
Sayfa 75 - Zamanın Boğuntusu | 1995Kitabı okudu
46 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.