Baba hukuku ile nesilden nesile, artarak bırakılan zenginlik, en sonunda soya dayalı sınıflı toplumların doğmasına neden olmuştur. Zamanla, köleci toplumsal düzen yerini soya dayalı feodal yapıdaki ataerkil düzene bırakmıştır. Bugünkü burjuva demokrasisi ise, Aydınlanma ile harekete geçmiş; burjuva sınıfının, soya ve dine dayalı iktidarı sona erdirecek olan devrimlerin sonucu olarak ve özgürlük vaadiyle kapitalist devlet yapısına doğru evrilmiş görünmektedir.
Eskiyi ''yıkarak " yerine "ulusun en yüksek uygarlık gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumları " yaşatacak yeni bir insan da gereklidir. Bu temelden devrimin gerçekleşmesi, yeni bir insanı belli bir doğrultuda yetiştirmeye bağlıydı.Bu doğrultuyu da Atatürk, çok yerinde olarak, "Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir" düşüncesinde belirtmiştir.
Reklam
Aydınlanma çağı mı?
Aydınlanma hem 18. yüzyılın sonundaki devrimlere yol açan özgürleştirici bir akım hem de ırkçılığı ve Avrupalı imparatorlukların egemenliğini haklı kılan otoriter bir akım olarak görülmüştür. Aydınlanma mirasının çok karmaşık olduğu açıktır. Birçok Aydınlanma düşünürü siyasal devrimi savunmadı, daha çok din özgürlüğü ve ifade özgürlüğü gibi bazı sınırlı yurttaşlık haklarının uygulamaya geçirilmesiyle ilgilendi. Birkaç radikal kimse dışında Avrupa'daki Aydınlanma düşünürlerinin hiçbiri bu hakların Avrupalı olmayanlar, yoksul ve eğitimsiz erkekler veya kadınlar arasında da yaygınlaştırılmasını savunmamıştır. Ama 19., 20. ve 21. yüzyıllarda hakların farklı grupları da kapsaması gerektiğini savunanlar, Aydınlanma kavramlarından yararlanmışlardır.
Sayfa 544 - Türkiye İş Bankası Yayınları
Tek tek bireylerin mükemmelleşmeye, insanlığın da topluca ilerlemeye açık olduğu düşüncesi ve ilerlemenin bir düşünce-nesnesi, yani kavram olarak ortaya çıkışı, Fransız Devrimi öncesi Aydınlanma Çağınm en tutkulu ve güzel ürünlerinden biriydi.
Sayfa 7
Mustafa Kemal Atatürk
Onu, hep sivil giyinmiş olarak, Sarayburnu'nda halka yeni harfleri öğretirken, fakülteler açarken, arkeolojik kazılar düzenlerken, Halkevlerini kurarken, tiyatro yapıtları yazdırırken, operalar besteletirken,ilerideki konservatuvarının çekirdeğini oluştururken, Resim-Heykel Müzesi'ni kurarken, Tarih ve Dil kurultayları düzenlerken arkasından Tarih ve Dil kurumlarını kurarken, ölümünün yaklaştığı günlerde bile dil ile uğraşırken; kısaca, işe başladığından son gününe değin, Atatürk'ü sürekli bir kültür yayıncısı rolünde görüyoruz.
Aklınızı palto aşar gibi askıya asın!
"Muhammed'in dinini kabul edenler ... Allah'a kendi milli lisanında değil, Allah' ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe, Allah'ın ne dediğini bilmeyecekti. Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir kelimesinin manasını bilmediği halde kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızalara döndü"
Reklam
317 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.