İlk kavimler bu erkek eli değmemiş tanrıçaya özel bir saygıyla tapmışlardır. Mısırlılar ona İsis adını vermiş; Frigyalılar Astarte diye anmış; Eski Yunanlılar Phoebe adıyla tapınmış, Latona ile Jüpiter'in kızı saymış, kararmalarını Diana'nın yakışıklı Endymion'a yaptığı giz dolu kaçamaklarla açıklamışlardır. Mitolojideki efsaneye
Gücün 48 yasası
1-Sizin üstünüzde bulunanların kendilerini üstün hissetmelerini sağlayın. Onları memnun etme ve etkileme arzunuzla yeteneklerinizi göstermede çok fazla ileri gitmeyin, yoksa tam tersine neden olursunuz, yani korku ve güvensizlik uyandırırsınız. Ustanızın olduğundan daha parlak görünmesini sağlayın ve gücün doruklarına
1538'de annesi Helena'nın ölümüyle Çar iV. ivan (veya Korkunç Ivan) sekiz yaşında öksüz kaldı. Önündeki beş yıl boyunca soylu sınıfın, ülkeye korku salmasını izledi. Arasıra genç İvan'la alay edip ona taç giydirir, eline asasını verir ve tahta çıkarırlardı. Küçük çocuğun ayakları koltuğun kenarından sarkarken kahkahalar içinde onu
Ağ dışarı uçtu ve uzaklara gitti,
Ayna birden boydan boya kırılıverdi
Lady Shalott,
"Lanet üzerime geldi,"diye haykırdı.
"Ve adam "Çok güzel bir yüzü var," dedi.
Yüce Tanrı ondan merhametini esirgemesin,
Huzur içinde yatsın Lady Shalott.
Kral Arthur efsanesinin kahramanlarından biri olan Lady Shalott, efsaneye
göre lanetlenmiş bir kadındır. Bu kadın yün eğirmekte ve dünyaya sadece
yaşadığı şatonun penceresinden elindeki aynasıyla bakabilmektedir. Çünkü
çıplak gözle bakarsa ölecektir. Lakin günlerden bir gün aynada gördüğü Sir
Lancelot`a âşık olunca, ne pahasına olursa olsun ona gıplak gözle bakmak ister
şatonun etrafı suyla çevrili, şatodan kayıkla karşıya geçmeye çalşır, ancak Sir
Lancelot'a ulaşamadan hemen önce ölür. Lancelot, Lady Shalott'un hiçbir za-
man onun için geldiğini, ona âşık olduğunu ve onun için öldüğünü öğrenemez
ve hatta, "Bu Lady de kim?" diye sorar
Bir ayna taşır gibi iki ucundan tutarak getirdik kendimizi buraya. Sevmedik gördüğümüzü, ters çevirelim dedim sana. Olmaz dedin, bu biziz, dikkatli bakarsan çok güzeliz.
"Bugün olağanüstü görkemli bir gün! İspanya'da kral var! Aranılıp bulundu kendisi. Bu kral benim. Ben de bugün öğrendim bunu. Açıkçası, kafamın içinde şimşek çakmış gibi oldu. Kendimi bir kalem memuru olarak nasıl düşünebildiğimi, böyle bir şeyi hayalimden nasıl geçirebildiğimi anlayamıyorum. Bu kaçık fikir kafamın içine nasıl girmiş olabilir? İyi ki kimseler bunun farkına varmadı da, beni tımarhaneye kapatmaya falan kalkışmadılar. Şu anda her şey ayna gibi apaçık önümde. Meçhulüm olan hiçbir şey yok. Daha önce anlayamıyordum. Bir sis perdesi ardında gibiydi her şey. Bu da sanırım, insanların beynin kafada olduğunu düşünmelerinden kaynaklanıyor. Kesinlikle doğru değil bu: Rüzgârla Hazar Denizi taraflarından gelir beyin."
Heykel Odası
Arap kaynaklara dayanan bu öykünün yazarı belirsizdir. Öykünün içeriğine bakılırsa, yazarın Müslüman bir İspanyol olduğunu düşünebiliriz.
Yüzyıllar önce, Endülüs Krallığı’nda, Lebtit, Centa, ya da Jaén isimli bir şehir vardı ve krallar burada otururlardı. Bu şehirdeki güçlü kalenin kapıları içeri girmek ya da dışarı çıkmak için değil
OSWALD
Görelim bakalım, beni nereden tanıyormuşsun?
KENT
Sen rezil, edepsizin birisin. Çanak yalayıcının tekisin! Alçak, kof, küstah, adinin adisi, soyluluk taslayan, donsuz, meteliksiz, uşak kılıklı, kaba keçe çoraplı bir şarlatansın. Sıkışınca yasaların ardına sığınan bir ödlek, ayna düşkünü bir orospu çocuğu, her türlü uygunsuz hizmete hazır, yüzü kızarmayan bir sefilsin, tek çıkınlık eşyası olan bir kölesin. Göze gireyim diye pezevenklik edecek tıynettesin. Namussuz, hayasız, düzenbaz bir fırlamasın. Kancık oğlu kancıksın. Bu sıfatlardan bir tekini inkâr edecek olursan seni ayaklarımın altına alır, domuz gibi viyaklata viyaklata döverim.