Bazı günler aynadaki yansımam bana yabancı geliyor. Benimle sekronize şekilde hareket eden yabancı üzgün gözlerle beni izliyor. Bazen diyorum ki ben böyle değildim gülerdim gözlerimde ışıltı olurdu umursamazdım hiç bir şeyi ne oldu acaba bana? Bazen aynadaki yabancı acıyor bana üzülüyor benim için, anlıyorum gözlerindeki bakıştan ürkek ürkek
Yabancıları hep uzakta arıyor insan,
Oysa yabancılar hep yakınımızda
Bu yabancılar tanıdığımı zannettiğim insanlar,
Bu yabancılar bazen emin olduğum bazı duygular
Bu yabancılardan biri de bazen benim.
Bazen yabancıyım en çok da kendime.
Aynaya bakıyorum, baktığım kişi sanki bir yabancı
Bu yabancının gözleri bir farklı bakıyor
Sanki bana ait
Kayboluyoruz yavaş yavaş. Çocuk olarak kalamıyoruz sanki. Hadi biz büyüdük. Yeni nesil neden çocuk gibi değil. Neden ellerde hep bir cihaz. Üstündeki giysiler hep on yirmi yaş büyük.
Neden duyamıyoruz birbirimizi. Neden aynadaki görüntümüz dahi bize yabancı geliyor. Oysa ne güzel çocuklardık. Birbirimizi çok severdik. Sabah kalkardık, okula
kaçamadım
kar oldum yüce dağlarda yağdım
saçlarına böyle vakitli vakitsiz
dağlarda karlardan çok ben üşüdüm
dururken hangi kucakta öylece siz
her akşam kim bilir kaç defa
kendimden kaçtım senden kaçamadım
İsmet Özel’in çok sevdiğim bir şiiri şu dizelerle bitiyor: “Herkesin bir bahanesi var, senin yok / biraz bekleyebilirsin, daha sonra / burada kalamazsın, başa dönemezsin / ama dön / eve dön! şarkıya dön! kalbine dön! ...
Ev deyince hepimiz yanından dere akan, yaz kış bacası tüten o tek katlı yapıyı resmediyoruz hâlâ. Eski şarkılarımız yenileri