O adam...
..."bu defa tamam, bu defa bu iş oldu!" demiştim, kendimi aynanın karşısında ince ince süzerken. oysa tınısı bile gelmemişti kulağıma; geçmişten bugüne benimle büyümüş, onca anının çığlığını duymazdan gelip, her defasında üzerken. farklı biri olma yolunda yorgun düşmüş, kirli geçmişimin üzerine beyaz örtüyü gerince; berraklığın dik alâsı olduğumu düşünmüştüm. oysa kendini derinden bir hissiyatla farklı görmek, farklı olmaya yetmiyormuş. çaba; arzun uğrunda durmak bilmeden savaştığın, kayıplarının; ayıplarının ya da kazancının yanında hiç bir önemi olmadığını varsayarsak geriye bakamayacağın, uzun bir yolmuş. velhasıl; vardığımda bugüne; bugünün dünden farkı ne? diye sorduğumda kendime, biraz yaşlanmış ve biraz daha yorgun bir bedende bulunduğumdan başka bir değişiklik göremiyorum. hâlbuki; "bu defa tamam, bu defa bu iş oldu!" demiştim, kendimi kandırmaktan başka bir şey değilmiş. tüm benliğim çarşaf gibi deniz misali serilmiş, iki kemik bir et bedenimse; ne olduğundan habersiz geçen yılların gazabı karşısında iki büklüm kalmış, eğilmiş. sanırım biraz geç kalmışım değişmeye. fark aradığımı sandığım zamanlar bana farkın en hasını şimdi şimdi veriyor. evet, açıkçası gece yatağa uzandığımda bacaklarımdan sırtıma doğru uzanan ağrılar da beni biraz geriyor ancak bir kaç sızı ve siyah saçlarımda boy vermiş beyaz teller dışında yine o adamım ben. hep farklı olduğunu düşünerek bir ömür geçirmiş, ömrün son demlerinin koyuluğu gözüne ilişince kendine gelmiş adam...
Çocukluğumla Hasbihâl
"Büyüyünce öğretmen olacağım ben." dediğim o günü hatırlıyorum. Yatağın köşesine oturmuş, acaba büyüyünce ne olsam diye düşünürken "Ben en iyisi öğretmen olayım." dediğim o günü. Zaten çocukluğuma dair en net hatırladığım 2-3 sahneden biri de bu. Ardiye diye kullanılan odada annesinin topuklu ayakkabılarını giyip aynanın
Reklam
Sen Ve Ben Dostum, Sen ve ben Hayata hep yaban kalacağız. Birimiz diğerine Ve her birimiz kendisine. Senin konuşacağın Ve benim seni dinleyeceğim güne değin. Sesini sesim sanarak. Ve karşında durduğum güne değin. Bir aynanın karşısında duruyormuşçasına. Halil Cibran
Ey örtüsüne bürünen Ey sessizliğe bürünen Soyun! Varlığın perdelerinden... Geceleri mumun ayakta duruşu Sessizliğim, Kalbî bir duaya niyetim
Gerçek hayattan esinlenmiş etkileyici bir öykü…
Annem, evi, babamı ve bizi terk ettiğinde ben altı yaşında, abim sekiz yaşındaydı. Annemin babamı terk etmesini o yaşta bile anlamıştım da, bizi terk etmesini anlamamıştım. Anne çocuklarını terk eder miydi? Babam, annemi döverdi. Babam beni, abimi döverdi. Ben o yaşlarda babalar döver diye biliyordum. Babalar döver… Anneler olmayınca, evlerin
Kabul et beraber adım atalım dikenli yolları beraber yürüyelim cennet bahçesine beraber çıkalım aynı kapıdan beraber geçelim aynı demlikten çay içelim aynanın karşısında saçlarını tararken ömrümden ömür gitsin bir yaşıma daha gireyim basımı dizine indirince çocuk olayım tekrar kapının önündeki salıncağı mı hatırlıyım seninle çocuk Seninle genç Seninle adam olayım söylesene sevgilim bu söylediklerim kime zarar verir kime zor gelir kimi korkutur kimin gözüne batar kim neden böyle bir şey reddeder çok mu zordur böylesine sevilmek cesareti olan varsa ben hazırım böyle sevmeyeböyle sevilmeye cesareti olan varsa gelsin ama değer değişti değil mi bu artık kimsenin harcı değil benim kapim açık ben sevilmek istiyorum diyen varsa benim kapim açık yüreği olan varsa gelsin
Reklam
156 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.