Eğer yazarak, resim yaparak, şarkı söyleyerek, oyunculuk yaparak, yöneterek daha mutlu oluyorsanız Allah aşkına (ve bunu aynen böyle demek istiyorum) bunu yapın.
Butik yayıneviKitabı okuyor
“Satranç hayat gibidir David” demişti babası. “Her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işine yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın. Aynen hayatta olduğu gibi, satrançta da skor tutulmaz. On parçanı kaybedip, yine de kazanabilirsin oyunu. Satrancın güzelliği budur işte. İşler her an tersine dönebilir. Kazanmak için yapman gereken tek şey tahtanın üzerindeki olası hamleleri ve anlamlarını iyi bilmek ve karşındakinin ne yapacağını kestirebilmek.”
Sayfa 108 - April Yayıncılık
Reklam
Kim ki vazgeçmeye başlar dünyadan, bir ürperti sarar tüm benliğini... Ölmeden önce ölüyormuş gibi olur... Yapayalnız kaldığını hisseder, bir korku kaplar içini... Bak işte aynen böyle: İçimde damla damla bir korku birikiyor. Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor. Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.
Hayatınızın hiçbir önemi olmadığına ya da derin bir anlamı olmadığına inanırsanız, sonuçta aynen bunları elde edersiniz.
"Rezonans kanunu her zaman evet der. Yasa her zaman inancınızı onaylar. Asla size karşı çıkmaz. Örneğin hayatınızın hiçbir önemi olmadığına ya da derin bir anlamı olmadığına inanırsanız, sonuçta aynen bunları elde edersiniz. Eğer yasanın size gerçek derin bir aşk hem içten hem de dıştan gelen bir zenginlik ve para getireceğine inanırsanız hayatınızın evrensel ve derin bir anlamı olduğunu düşünürseniz tam olarak bunları bulursunuz. Kısacası yaydığınız enerji etkilerden hareketle sürekli tepki olarak geri sağlamış olur ".
İnsanların bilgilerinin ve algılarının belli sınırları olduğu, bugünkü bilim tarafından kesin bir şekilde ortaya konmuştur. Öyle ki bilimin derin dallarında uğraş veren -özellikle teorik dallardaki- bilimciler, (bilimin artık tamamlandığını düşünmeye başlayan 19. yüzyıl sonu bilimcilerinin aksine) aynen ilk ve ortaçağ filozofları gibi gerçekliğin “aslı” konusunu tartışır hale gelmişlerdir. İnsanın evren hakkındaki tüm bilgisinin, temelde, duyu organlarını uyaran bazı dış unsurların yarattığı minik elektrik akımlarının, beyin dediğimiz o karmaşık organ tarafından değerlendirilmesi sonucu sahnelenen bir “oyun” olabileceği, gerçekliğin aslını belki de hiç kavrayamayacak olmamız ihtimali, bilimin rutin sorunları arasında yerini almış durumdadır. Bilhassa sinirbilimleri ve teorik fizik alanında uğraş veren bilimciler, bu gibi “derin” sorunlara aşinadır. Hepimiz bu kısıtlılıklarla donanmış durumdayız. “Zaman” ve “entropi” duvarları sayesinde, geçmiş ve gelecekle olan bağlarımız (fizik yasaları gereği) kopartılmışken, şu anın içindeki verilerle yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu işleri kısıtlı araçlarla gerçekleştirmeye çalışırken muhakkak ki “hata” yapıyoruz.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.