18.yüzyılda Felsefenin merkezleri
18. yüzyılın ilk yarısında felsefenin merkezi İngiltere'ydi, yüzyılın ortalarında Fransa, sonuna doğru da Almanya." "Batıdan doğuya kaymış sanki." "Aynen."
Sayfa 357 - Pan
Reklam
Aynen öyle.
Eğer Allah bir diyarı bir diyara yazdıysa, dağlar sıkışsa da o diyar o diyarla birleşir kızım.
Aynen Öyle
İnsanlıktan ümit kesmedim, fakat insana güvenmiyorum.
Zira akl-ı maaşın yani sadece dünya hayatını düşünen, ölüm sonrası sonsuz hayatı önemsemeyen aklın sefil hal ve durumuyla, her şeyi kavrayan akıl ve ölüm sonrasını düşünen aklın şan ve olgunluk dereceleri anlaşılsın. Tevfik Allah'tandır. Akl-ı maaş; hayvanî güçlerde hâkimdir. Onun şuuru olmadan diğer kuvvelere (organlara) hüküm yoktur. Tedbirin yuları ve bağı akl-ı maaşın onayına bağlıdır. Nefse ait mezmun sıfatlar cüzi akıldandır. Onun icraat makamının merkezi ise binlerce tecrübeyle sabittir ki, sadr yani göğüstür. Öncelikle bu yönde nefsin karanlığı ve kederleri galiptir. Ve yedi tavr üzerinedir. Evvelkinde VEHM (kuruntu, yersiz korku), ikincide ZAN (şüphe), üçüncüde ŞEK (zan), dördüncüde HAYAL (zihinde tasarlayıp canlandırma) beşincide TAHMİN (aşağı yukarı fikir zuhûru), altıncıda HATIR-I NEF- SANÎ (nefse ait düşünceler) ve yedincide HACİS-İ ŞEY- TANİ (gam, keder, sıkıntı) meydana gelir. Bu hallerde, belli uzuvların her birini bir hayale düşürür. Düşürür de bu yüzden vücudun ahenk ve dengesi şaşırır. Ta ki şerler ve şerliler ve günah işleme unsurları ve ruhanî kuvvelere sirayet eyleyip, kalb elçisinin getirdiği Hüda hevaya dönüşür. Kuvveler arasında fitne vuku bulur. Şirk işaretleri ortaya çıkar. Büyük ihtilal meydana gelir. Vücut yapısını harab eder. İşte ufuklar âleminde, zahir dünyamızda meşhur olan haller de aynen öyledir. Zira; "Zahir batının ünvanıdır." denilmiştir. -İyi düşün, doğru anla.
Bektaşî tarikatı tasfiye edildikten sonra diğer tarikatlar içerisinde varlığını devam ettirmiştir. Bektaşiler’in merkez tekkesinde Nakşibendî şeyhinin oturması, İstanbul’da bulunan eski Bektaşî tekkelerinin yedisinin dahi Nakşibendî tekkeleri olarak gösterilmesi, Bektaşiler’in Nakşibendî tarikatı içerisinde daha fazla kendilerine yer edindiklerini göstermektedir. Bektaşilik’in yasaklanmasının ardından gerek merkez tekke olan Hacı Bektaş-ı Velî tekkesine gerekse diğer Bektaşî tekkelerine Nakşibendî tarikatı şeyhleri atanmıştır. Hacı Bektaş-ı Velî Tekkesi’ne merkezden atanan ilk Nakşibendî şeyhinin Kayserili Mehmed Said Efendi olduğunu daha önce belirtmiştik. Mehmed Said Efendi Hacı Bektaş Tekkesi’nde Nakşibendî ayini icra etmek dışında, tekke vâkıf gelirlerini tahsil etmekle de görevliydi. Mehmed Said Efendi 1842’deki vefatına kadar tekkede Nakşibendî tarikatının usul ve erkânına göre ayin icra ettirmiştir. Oğlunu Bektaşî dervişlerinden birinin kızıyla evlendiren Mehmed Said Efendi’nin torunu Arif, Bektaşî tarikatına intisap etmiştir. Mehmed Said Efendi’nin vefatından sonrada bu tekkeye ve diğer Bektaşî tekkelerine Nakşibendî şeyhleri atanmıştır. Bektaşî tekkeleri her ne kadar Nakşibendî tarikatına devredilmişse de bu tekkeler eski isimlerini aynen muhafaza etmiştir.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.