Uzun ama mühim! Okuyalım
Evet, hep vurguladığımız gibi kavramlar asla önemsiz şeyler değil. "Maneviyat" gibi tevhid kavramları üzerinde ciddiyetle durmamız gerekir. Eğer bu konuda özensiz olursak bir süre sonra küfrün kavramları tevhid kavramlarının yerine geçer. Kavramların tasfiyesinin ilk basamağı tevhid kavramlarıyla küfrün kavramlarını eş tutmaktır. Aynen
"Kendine ve çevresine şöyle bir inceleme gözüyle bakan herkes her şeyin tevhide dayalı olduğunu kolayca fark edecektir. mesela, İnsanın uzuvları birbiriyle öylesine bir yardımlaşma ve her bir hücre bütün beden ve öyle bir iç münasebet içindedir ki, tek bir hücreyi kim yaratmışsa, bütün bedeni de onun yarattığı netcesinde varmamak mümkün değildir. aynı şekilde normo- Alem olarak insanın temsil ettiğine inanılan kainatı meydana getiren unsurlar, hem birbirleriyle, hem de bir bütün olarak kainatla öylesine bir münasebet ve uyum içindedir ki, insan, zerrelerden kölelere kadar bütün kainatın aynı yaratıcı tarafından yaratıldığına inanmaktan kendini alamaz. ayrıca, bir atomda gözlenen hareket, Güneş sisteminin hareketi ile aynıdır. sonra, "yaratmaya nasıl başlamışsak, onu aynen iade ederiz" Enbiya suresi/ 21:104;Araf suresi 7: 29; Yunus suresi 10 :4 )ayetinde de ifade buyurulduğu gibi ,her şey bir'den çıkmak da ve bir' de neticelenmektedir."
Sayfa 2174Kitabı okuyor
Reklam
Ben insanın özüne "can' diyorum. İşte, nasıl ki çiçeğin suya, güneşe, toprağa ihtiyacı var; insan ruhunun, 'can'ınında aynen öyle beslenmeye, doyurulmaya ihtiyacı var. 'Can'ın besini, diğer 'can'lardır. Bu gişedekiler bir süre sonra kendilerini para alan ve para veren makineler olarak görmeye başlıyorlar. Özleri beslenemiyor; soluyor, kuruyor. Solan 'can' , dış dünyaya, depresyonda bir insan olarak yansıyor.
Şu âyet-i kerimenin işaret ettiği "tearüf ve teavün düsturu"nun beyanı için deriz ki: Nasılki bir ordu fırkalara, fırkalar alaylara, alaylar taburlara, bölüklere, tâ takımlara kadar tefrik edilir. Tâ ki; her neferin muhtelif ve müteaddid münasebatı ve o münasebata göre vazifeleri tanınsın, bilinsin.. tâ, o ordunun efradları, düstur-u teavün altında, hakikî bir vazife-i umumiye görsün ve hayat-ı içtimaiyeleri, a'danın hücumundan masûn kalsın. Yoksa tefrik ve inkısam; bir bölük bir bölüğe karşı rekabet etsin, bir tabur bir tabura karşı muhasamet etsin, bir fırka bir fırkanın aksine hareket etsin değildir. Aynen öyle de: Heyet-i içtimaiye-i İslâmiye büyük bir ordudur, kabail ve tavaife inkısam edilmiş. Fakat binbir bir birler adedince cihet-i vahdetleri var. Hâlıkları bir, Rezzakları bir, Peygamberleri bir, kıbleleri bir, kitabları bir, vatanları bir, bir, bir, bir.. binler kadar bir, bir... İşte bu kadar bir, birler; uhuvveti, muhabbeti ve vahdeti iktiza ediyorlar. Demek kabail ve tavaife inkısam, şu âyetin ilân ettiği gibi, tearüf içindir, teavün içindir.. tenakür için değil, tahasum için değildir!..
Sayfa 321
Yani: "Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım; tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa sizi kabile kabile yaptım ki; yekdiğerinize karşı inkâr ile yabani bakasınız, husumet ve adavet edesiniz değildir!" Şu mebhas
Hakikat
Nasıl ki tencerede yemek kaynadıkça kapak oynar ve çıkan koku ne piştiğinden haber verir. Aynen öyle de insanın dudaklarının arasından çıkan kelimeler kalpte pişenlerin kokusudur .
Sayfa 73
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.