Engels’e göre, “ Doğa, insanlık tarihi ya da kendi zihinsel faaliyetimiz üzerine düşünürken karşımıza çıkan ilk tablo, sonu olmayan bir ilişkiler ve etkileşimler labirentidir; burada hiçbir şey eskiden olduğu gibi ve eskiden olduğu yerde kalmaz; her şey hareket eder, değişir, vücuda gelir ve yok olup gider.”9 Engels’e göre diyalektik anlayış Antik Yunan’ın kimi filozoflarında zaten vardı, ancak ayrıntılar düzgün bir şekilde anlaşılamadığı için resmin geneli belirsizliğini koruyordu. Ayrıntılara ulaşabilmek için ise süreçler, diğer unsurlardan yalıtılarak incelenmeliydi; bağlantılar, yapay parçalara bölünmeli ve bu parçalar da sınıfların içine yerleştirilmeliydi. Bu iş Antik Yunanlılar tarafından başlatıldı ve kimi gecikmelerle de olsa 19. yüzyıla kadar devam ettirildi. “Ne yazık ki”, demektedir Engels “bu araştırma yöntemi bize (…) doğal nesneleri ve doğal süreçleri yalıtık halde; şeylerin engin ara bağlantılarının bütününden kopuk gözlemleme alışkanlığını da bıraktı.”10 Bacon ve Locke, bu sınırlayıcı bakış açısını doğa bilimlerinden felsefeye taşıyan oyunun kötü adamları olarak anılırlar.
Ufuklarımız öyle engin ki, diye düşündü, ve biz onların öyle küçük bir parçasını görebiliyoruz ki. Şimdi bile Canevral'dan kadim bağları koparmak üzere alev alev roketler yükselirken bile, ufuklara dair öyle az şey hayal ediyoruz ki.
Sancı oradaydı yine, sancı büyüyordu; öğrendiği her şeyi insanlığa anlatma sancısıydı bu. Ayrıntılar değildi anlatmak istediği, gerçi insanlığın kesinlikle işine yarayacak bazı ayrıntılar da vardı ama o genel şeyleri anlatmak istiyordu;
Füsun Genç Siz de sürekli kaybolanlardan mısınız? Evinize bile navigasyonla gidip, sürekli gittiğiniz yerleri bile bulamayanlardan mısınız? Kaybolmaktan mustarip olup, asla kaybolmayan mavilerin alay konusu mu oluyorsunuz? Yeni yerlere gitmeye cesaret edemiyor, sadece bildiğiniz yolları kullanıp,