Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kahve Kadın

Kahve Kadın
@aysegulaysegulaysegul
An emotional bookworm, a competitive teacher, a pain in the neck sister/friend,a solid confidante, a coffee addict
192 okur puanı
Temmuz 2022 tarihinde katıldı
Şu çarpıcı nokta bana gençlikle yaşlılık arasındaki farklardan biri olabilirmiş gibi geliyor: gençken, kendimiz için farklı gelecekler yaratırız; yaşlandığımızda ise, başkaları için farklı geçmişler uydururuz.
Reklam
Bazi kişiler, sanki hâlâ korkuyorlarmışçasına partnerlerinin önceki sevgilileri konusunda güvensizlerdir.
Margaret iki tür kadın olduğunu söylerdi: karakteri hemen anlaşılanlar ve gizem içerenler. Bir erkeğin sezdiği, bir erkeği çeken ya da çekmeyen ilk şey buydu. Bazı erkekler bir tipin, bazılarıysa ötekinin çekimine kapılıyorlar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Son derece kolay varsayımlarla yaşıyoruz, öyle değil mi? Sözgelimi, o anı, olaylar artı zamana eşit. Ama bundan çok daha tuhaf. Bir anının, unuttuğumuzu düşündüğümüz şey olduğunu söyleyen kimdi? Ve zamanın saptayıcı değil de daha çok bir çözücü gibi etkilediği, hepimiz için besbelli bir şey olmalı. Ama buna inanmak uygun değil, yararlı değil, yaşamlarımızı sürdürmemize yardımcı olmuyor, bu yüzden onu duymazdan geliyoruz.
Tek başına yaşamanın kendine acıma ve paranoya anları oluyor.
Reklam
Hayatta daha sonraları, biraz huzur beklersiniz, değil mi? Buna layık olduğunuzu düşünürsünüz. Ben de düşündüm. Ama öte yandan liyakatin ödülünün hayatın işi olmadığını anlamaya başlarsınız. Bundan başka, gençken, yaşın getireceği olası acıları ve kasvetleri öngörebileceğinizi düşünürsünüz. Kendinizi tek başınıza, boşanmış, dul kalmış olarak hayal edersiniz; çocuklar sizden uzakta büyümekte, dostlar ölmektedir. Statü kaybını, arzu kaybını ve arzulanabilirliğin kaybını hayal edersiniz. Daha da öteye gidip kendi yaklaşan ölümünüzü, çevrenize hangi dostlarınızı toplarsanız toplayın ancak tek başına yüzleşilebilen ölümü düşünebilirsiniz. Ama bütün bunlar ileriye bakmak oluyor. Yapmayı başaramadığınız şey, ileriye bakmak ve sonra da kendinizi o gelecek noktasından geriye bakarken hayal etmek. Zamanın getirdiği yeni heyecanları öğrenmek. Sözgelimi, hayatınıza tanık olanlar azalırken, şimdi ya da bir zamanlar ne olduğunuz hakkında daha az doğrulama, dolayısıyla daha az kesinlik olduğunu keşfetmek. Düzenli olarak kayıtlar tutmuş olsanız bile -sözcükler, sesler ve resimlerle- yanlış türden bir kayıt tutma işine girişmiş olduğunuzu fark edebilirsiniz. Adrian'ın alıntı yaptığı cümle neydi? "Tarih, belleğin kusurlarının, belgelemenin yetersizlikleriyle buluştuğu noktada üretilen o kesinliktir."
Hayatta kaldım. "Hikâyeyi anlatmak için hayatta kaldı"- insanlar öyle söylerler, değil mi? Bir zamanlar İhtiyar Joe Hunt'a akıcı ama samimiyetten uzak bir dille söylediğim gibi: Tarih, zafer kazananların yalanları değildir; şimdi bunu biliyorum. Tarih daha çok, çoğu ne zafer kazanmış ne de yenilgiye uğramış olan hayatta kalanların anılarıdır.
Ve bu bir yaşam, öyle değil mi? Bazı başarılar ve bazı hayal kırıklıkları. Benim için ilginç bir şey oldu yaşam, gerçi başkaları, yaşamı bu kadar ilginç bulmasalar şikâyet etmezdim ya da çok şaşırmazdım.
Bir İngiliz, bir keresinde evliliğin, önce pudingin servis edildiği uzun ve sıkıcı bir yemek olduğunu söylemişti. Sanıyorum, çok kinikçe bir söz bu.
Benden daha iyi bir kafası ve daha güçlü bir mizacı vardı; mantıklı düşünüyor ve sonra da mantıksal düşüncenin sonuçlarına dayanarak hareket ediyordu. Oysa çoğumuz sanırım tam karşıtını yapıyoruz: içgüdüsel bir karar veriyoruz, sonra da onu doğrulamak için bir usyürütme altyapısı oluşturuyoruz. Ve sonuca da sağduyu diyoruz.
Reklam
Çoğumuz için, ilk aşk deneyimi, bu deneyim başarısızlıkla sonuçlansa bile -belki de özellikle başarısızlıkla sonuçlandığında- yaşama geçerlilik kazandıran, onun yaşanmaya değer olduğunu doğrulayan bir vaadi içerir. Gerçi daha sonraki yıllar bu görüşü değiştirebilir, aramızdan bazıları ondan hepten vazgeçebilir ama aşk bir kez kapıyı çaldı mı onun gibi hiçbir şey yoktur, öyle değil mi? Anlaştık mi?
Gelgelelim hukukun gözünde, kendinizi öldürürseniz tanım gereği aklınız başınızda değildi, en azından bu edimi yerine getirdiğiniz vakitte. Hukuk, toplum ve din, aklı başında, sağlıklı olup da kendinizi öldürmenizin olanaksız olduğunu söylüyordu. Belki de bu otoriteler, intiharın akıl yürütme mantığının, sorgu yargıcının maaşını ödeyen devlet tarafından organize edildiği biçimiyle yaşamın doğası ve değerini şüpheyle sorgulamasından korkuyordu. Sonra, aklınızı geçici olarak yitirdiğiniz ilan edildiğine göre kendinizi öldürme gerekçelerinizin de delice olduğu varsayılıyordu. Bu yüzden ben, Adrian'ın, eski ve modern filozoflara yaptığı göndermelerle birlikte, yaşamın sadece başınıza gelmesine izin veren, değersiz edilgenliğine müdahale eden edimin üstünlüğü konusundaki argümanına pek fazla dikkat edildiğinden kuşkuluyum.
1.420 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.