Ephesus Yayınları okurum, ve şuana kadar okuduğum hiçbir gerilim kitaplarında yanıltmadı beni. İkinci kez okurum dediğim bir çok kitapta yine Ephesus yayınlarından. SEYTANIN EVI de yine ayni şekilde okundu ve kitaplığa tekrar okunur düşüncesi ile kaldırıldı.
Kurguyu okurken o kadar çok ikilemde kalacaksınız ki bir an önce her şey ortaya çıksın diye elinizden birakamayacaksiniz. Serpil demişti dersiniz
.
Nina'yı babasi terk edip gittiğinde henüz on dört yaşındaydı. Ve bu durumun tek suçlusu olarak annesi Maggie'i gördü. Annesine karşı gelmek için yapmadığı şey kalmamasi bir yana arkasını toparlamak yine Maggie kalmıştı. Büyürken yaşanılan onca şey Nina'nin almaması gereken kararlar almasına ve Maggie'nin de kapalı dört duvar arasında sıkışması anlamına geliyor.
Bu duruma yine dur demek Maggie kalıyor ve geçmişte yaşanılanları anlatıp neyin doğru neyin yanlış olduğunu Nina'ya kabul ettirmesi gerekiyordur.
Peki bu gerçekleri Nina duymaya hazır mi?
Hiçbir koşulda ne Nina ne de ben hazır değildik aslında. İki karakterinde kendince doğruları olması başlarda karar vermenizi zorlaştırabilir. Sabredin ve sonuna kadar dayanın.
.
Kurgusu ve sonu muhteşem. Aralarındaki yalanların açığa çıkmasını o kadar çok isteyeceksiniz ki Şeytanın Evini baştan sona yakmayı dileyeceksiniz...
.
Okuyun, çok iyiydi...
.
Okumak Iptiladir Müptelalara Selam Olsun...
Bu Claude o güne dek görmediğim türde bir çocuktu. Eski mahallede muhallebi çocuğu olarak görülen türde; fazla güzel konuşuyordu bir kere, fazla düzgün, fazla kibar, fazla gösterişli. Onunla oynarken annesi ya da babası geldiğinde birden Fransızca konuşmaya başlaması bizde şok etkisi yapıyordu. Almanca doymuşluğumuz vardı ve Almanca kabul edilebilir bir ihlaldi, fakat Fransızca! Fransızca konuşmak, hatta bu dilde konuşulanları anlayabilmek bütünüyle bize yabancı, aristokratlara özgü , boktan bir şeydi. Buna rağmen Claude bizden biriydi ve bizden aşağı kalmadığını, hatta biraz üstün olduğunu içten içe kabul ediyorduk. Fakat bir kusuru vardı: Fransızca! Bu onu düşman olarak görmemize neden oluyordu. Mahallemizde bulunmaya, göründüğü kadar erkeksi ve becerikli olmaya hakkı yoktu.
Dünyayı başlatan ve sonlandıran yaratıcı tanrı olarak Atum “heliopolis dokuzları”adıyla bilinen dokuz tanrının başkanı. Atum tek başına olduğunu fark edince mastürbasyon yapıyor ve kendi ersuyu ile hamile kalarak tefnut ve shu adındaki bebek tanrıları oluşturuyor. Atum ve Ra çoğu kez yaratanın ezeli ve güneşli yanının temsilcisi olarak kabul ediliyor. Varoluş döngüsünün her bir başlangıç ve bitiş sürecinde Atum kadim sularda bir yılan ya da yılan balığı kılığına giriyor. Bazı Mısır uzmanları Atum ve apophis yılanını kaosun olumlu ve olumsuz yönleri olarak yorumluyor. Atum tüm yaşamın gizil gücüne sahiptir. Kadim höyüğü oluşturduğunda Atum yaratmak için bir yere sahip oluyor. Burada ilk çift cinsiyetli tanrıları dünyayı getiriyor. Tanrıların babası ve annesi olarak Atum en kutsal ve asil tanrıdır.
Not: resimde ise tanis’e götürülen bir dikili taşta kral ikinci Ramses atum’a tapınıyor.( kaynak Geraldine Pinch.)
Cevriye bir hayat kadınıdır. Her gün bir veya birkaç adamla birlikte olup, hayatını kazanmaktadır. Yine böyle bir gün birlikte olduğu adam tarafından çok kötü dövülerek gecenin bir yarısında sokağa atılır.Baygın bir vaziyette kaldırımda yatarken bir adam bunu fark eder ve yardımcı olmak için kaldırmaya çalışır. Cevriye baygındır, her yeri yara
Tarifi olmayan bir kitap, her sayfayı çevirişimde beni sürükleyen, aynı zamanda her sayfada donup kaldığım bir romanla buluştum.
Meryem'in her şeye rağmen dimdik durmasına, Leyla'nın dostluğuna, Tarık'ın sevgisine hayran kaldım.
Düşünsenize, bir kadının tek başına dışarı çıkması sonucu şiddet...
Ya da hapis cezası. Beni etkileyen
Samire, Yaşar, Lorin... Üç yara kadın. Hayatları birbirine bağlı üç anne.
Bir İclal Aydın klasiği. Anneliği, sevgiyi, beraberliği, yalnızlığı bizi biz yapan bütün duyguları bütün bağlamları dibine kadar hissettirdi. Bir annenin çaresizliği, bir annenin yalnızlığı, bir çocuğun sevgiye açlığı...
Samire, çocuk yaşta evlendirilen çocuğuna sahip çıkamayan "köylü" oluşuyla ezilen sevgisiz bir kadın. Büyükanne Samire ne de güzeldin. En çok sana üzüldüm ben, en çok senin yaşadıkların yordu kalbimi.
Yaşar, sevgisiz, diktatör, kendi yalnızlığının sorumluluğunu evladına bağlayan onu da mutsuz eden kadın. Sevemedim seni, bir annenin bu kadar sevgisiz olmasını hazmedemedim. Kendi evladına bu kadar uzak olmasını kabul edemedim. Yalnızdı ama bu yalnızlığın asıl sorumlusuydu.
Lorin, ismini bile başkalarının koyduğu yetim ama anne sevgisi olmadan büyüyen sevgiye muhtaç bir kadın. Annesinden göremediği sevgiyi başkalarında aradı hep. Belki de o yüzden evlendi genç yaşta. Sonrasında yeniden inandı başkasına, ilk defa yüreğini açtığı adamdan da yedi darbeyi. Peki ya arkasında annesi, babası olsa yapabilir miydi bunları ona...
Hayatın içinden, hayatın ta kendisiydi sanki. Karşı komşu hikayesini anlatıyor gibi hissettim hep. Sevgisizliği, birlikteliği, anne çocuk ilişkisini, aşk sandıklarımızı çok güzel anlatmış sevgili İclal Aydın. Çok beğendim ben. Yine çok güzeldi!
Bir Cihan Kafesİclal Aydın · Artemis Yayınları · 20202,098 okunma
CEVRİYE...
Cevriye bir hayat kadınıdır.
Her gün bir veya birkaç adamla birlikte olarak, hayatını kazanmaktadır.
Yine böyle bir gün birlikte olduğu adam tarafından çok kötü dövülerek gecenin bir yarısında sokağa atılır.
Baygın bir vaziyette kaldırımda yatarken bir adam bunu fark eder ve yardımcı olmak için kaldırmaya çalışır. Cevriye
Ruh şerefli ve tanrısal bir şey olduğundan onun aracılığıyla Tanrı'ya erişebileceğinden emin ol.
Bunun için uzağa bakmana gerek olmayacak. Aradaki aşamalar fazla değil.
Ruh'un kendisinden geldiği ve kendisinden daha tanrısal olan yukarı komşusunu kavraman yeter.
Çünkü yukarıdaki tartışmamızın gösterdiği türden bir şey olmakla birlikte Ruh, Akıl'ın bir imgesi dir, nasıl ki bir düşüncenin dille ifadesi Ruh'taki düşüncenin bir imgesiyse Ruh'un kendisi de Akıl'ın dile gelmiş düşüncesidir ...
Varlığını Akıl'dan aldığı için Ruh da akıllıdır ve onun aklı, çıkarsamaya dayanan akıl yürütme de bulunur ...
Ruh'un bir gerçeklik olarak ortaya çıkmasının kaynağı Akıl'dır ve ve onun düşüncesi Akıl'ı görmesi sayesinde fiil haline gelir ...
Ruh'un daha aşağı düzeyden faaliyeti ona başka bir yerden gelir ve bu daha aşağı varlık türünden dolayı ona aittir.
Akıl, Ruh'un babası olduğundan ve onda hazır bulunduğundan dolayı Ruh'u daha tanrısal kılar
Sayfa 175 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Kitap gerçekten tüyler ürpertiyor. Afrika ülkelerinde dini bir ritüel haline gelmiş küçük kız çocuklarının sünnet edilişi anlatılmaktadır. Warris adındaki bu küçük kızın hüzünlü hikayesi üzerinde durularak bu konu masaya yatırılır. Eleştirel bir bakışla ve farkındalık kazandırılmaya çalışılır. Warris Somali'de ailesiyle beraber göçebe hayat sürdürmektedir. 5 yaşına gelince sünnet edilir. Ve küçük yaşta tecavüze uğrar. 13 yaşındayken babası onu 60 yaşındaki yaşlı biriyle 5 deve karşılığı evlendireceği için evden kaçar. Günlerce çölde yürür. Bir gün baygın halde düşerken aslanla göz göze gelir. Aslan bir süre onu inceler ve dokunmadan ondan uzaklaşır. Hayatına ilk adımı atmış olur. Somali'de oturan eniştesi ile beraber Londra'ya evlerine hizmetçilik yapmak için gider. Çok zorlu günler geçirir. Londra'daki akrabaları somaliye dönünce. Kendi ayakları üzerinde durmaya karar verir. Modelliğe başlar. Hayatı bu şekilde devam eder. Evlenir ve bir çocuğu dünyaya gelir. Hayatının tamamını Afrika'daki bu geleneğin yok olması için sürdürür.
Çöl ÇiçeğiWaris Dirie · Bilge Kültür Sanat Yayınları · 20142,878 okunma
"Bizimkisi bir aşk hikayesi, siyah beyaz film gibi..."diyor ya Kayahan bir şarkısında işte öyle bir hikaye anlatacağım size. Yarım kalmış ama tamamlanmaya mahkum bu sevgi, su gibi bir anlatımla birleşince muazzam bir okuma keyfi sunuyor size. O zaman kısaca, ki size ipucu vermeden nasıl olacak bilmiyorum ama, kitabın konusundan bahsetmek istiyorum.
Mavi, anne ve babasının sevgisiz ortamında büyüyen bir çocuk. Aslında babası ona çok bağlı ama annesi için durum böyle değil. Bu huzursuz aile ortamındaki bir kavgada Mavi, aslında kahramanı olan babasının yıllardır annesini aldattığını öğreniyor. Ve bir anda çok büyük hayal kırıklığına uğruyor. Mavi annesinin ruh halini anlamaya başlıyor ve babasına olan duruşu değişiyor. Babasının hayatındaki kadının evini öğrenip onunla yüzleşmeye gidiyor. Bu yüzleşme ile Masal, Aylin ve Kenan arasındaki geçmiş ve gerçekler ortaya çıkıyor.
Bazen gördüğümüz olayların arka planında neler var bilemiyoruz. Önyargı ile yaklaşıp insanlar hakkında çeşitli yorumlar yapabiliyoruz. Bence Mavi bu konuda cesur bir adım attı ve gerçekleri öğrenmek için çabaladı. Hangimiz buna cesaret edebilir bilemiyorum.
Okurken keyif alacağınıza eminim.
Kitap özeti : Raif efendi bir şirkette almanca tercümenliği yaparak geçimini sağlıyor. Bu bilgi kitabın ilk sayfaları ve Raif Efendi evli ,enişte ve baldizlarlaa bir evi paylaşıyor. Şirketin müdürü işe koyduğu arkasını Raif Efendi'nin yanında masa hazırlatır para kazanması için yardımcı olur. Raif Bey hastalandıktan sonra Çeviri yapması
Doğduğu adıyla Zahiye ,sonradan söylenen adıyla Zaya ..
Yeminli bir ailenin ilk dogan kızları. Sonra Suudi Arabistan a taşınıyorlar ve 4 erkek kardeşi oluyor .Annesi tarafından sevgi ve şefkatin zerresini görmemiş. Katı, duygusuz bir annesi var .Babası ise omurgasız diye tabir edebileceğim bir adam . El etek öpen cinsten, bir ailenin kahvecisi ...Zahiye bunların farkında olan ve bu şekilde bir hayat sürmek istenmeyen bir kız .Hayatı boyunca para ve aşkın peşinde koşup duruyor .Çünkü annesi gibi olmal istemiyor .
Okul zamanlarında Abbadi adlı bir aşkı oluyor ,Tabi görüşmeden, daha çok telefonla yürüyen bir aşk. Ama oğlanı nisanliyorlar .Aşk acısı çeken Zahiye de çok geçmeden amcasının oğluyla evlenip Dubai ye taşınıyor. Adam da sümsüğün teki çıkıyor yani mutluluğu onda da yakalayamiyor. Sonra adamın işi için Londraya taşınıyorlar .Ve medeniyeti görüyor artık Zaya .Tabi burda bitmiyor zorluklar .Gerisini okuyup öğrenin artık.
Velhasıl kelam ,coğrafya kaderdir sözü bir kez daha dogrulaniyor.Empati yaparak okuyorum her zaman da Allah korusun ya öyle bir yerde,öyle bir ailede dogsaydık..
Kadin olmak her yerde ,her zaman da zor ama bazı yerlerde çok daha zor olduğu kesin..
Değişim yıllarının türettiği bir kişiydi Sakallı Celal. Elleri cebinde, evi omzunda gezen, tek başına muhalefet, bir müesse seydi sanki. Meşhur "Türk aydınları Doğuya giden bir gemide, Batıya koşup ilerliyoruz vehmine kapılan yolculara benzer" ke lamının müellifi. Ayrıca "Bizde bilgililer ilgisiz, ilgililer bilgisiz" diyen de o.
Dünyaya gelişi göz kamaştırıcı olmuş. Beş erkek: Kemal, Cemal, Celal, Nihal, Bilal ve bir kız Cemile, altı kardeşmişler.
Çocukluğu rahat ve bollukta geçmiş. Annesini "Abdülhamid'in dişisi" ne benzetir, hiç sevmezmiş, ama babası Donanma Komu tanı Hüseyin Hüsnü Paşa'ya hayranmış. İyi eğitim görmüş.
1896'da Mektebi Sultani'ye (Galatasaray) girmiş, Tevfik Fik ret'in öğrencisi olmuş. Okulda ona güçlü kuvvetli olduğundan kinaye "Bocurgat" (gemicilikte kullanılan bir tür vinç) adı takıl mış. Sakallı Celal lise yıllarına denk gelen 31 Mart Ayaklanma sında gönüllü olarak Hareket Ordusu' na katılmış, Taksim kışlası civarındaki vuruşmaların bizzat içinde yer almış.