***** Bir kadın bir erkeği çocuğunun müstakbel babası olarak düşünmekten hoşlandığı zaman bu, kadının erkeğe olan aşkının ya da büyük hayranlığının hemen hemen her zaman kesin bir kanıtıdır. *****
Sayfa 450 - SAYKitabı okuyor
Öyle zaman olur ki, sorumluluğumuzun bir başkası tarafından üstlenilmesini isteriz. Bazen ise bir diğer insanın sorumluluğunu üstlenmemiz gerekir. Bir başka deyişle, arada bir çocuk olur ya da çocuk olma ihtiyacında olan bir yakınımızın ana ya da babası oluruz. Dengeli bir biçimde olmak koşuluyla bu tür dayanışmalar yaşamın doğal bir parçasıdır. Çünkü aslında kimse kendi kendine yeterli olamaz. İnsanlara gereğinde "Hayır!" diyebilmek ve bundan ötürü suçlanmamak kadar, onlardan bir şeyler isteyebilmek ve beklentilerimizi hissettirebilmek de kendimize karşı sorumluluğumuzun bir parçasıdır. İnsanlara verebilmek de öyle.
Reklam
Ölüm zihinde yankılanır. Yas tutanlar için hiçbir ölüm yalnızlık içinde gerçekleşmez. Bilinçli olsun ya da olmasın, her biri, daha önceki kaybın anılarıyla ve kayıpla birlikte ge- len terk edilmişliğin verdiği fiziksel acıyla yankılanır. Bu öylesine şiddetli bir darbeydi ki, aşkla sevdiği eşi ve en güvendiği hâmîsinin, ikisinin birden ölümü herkes için mahvedici olabilirdi fakat babası o doğmadan önce ölmüş ve annesini de ölmeden yalnızca bir sene önce tanıyabilmiş bir insan için bu fazlasıyla ağırdı. Özellikle de bu andan itibaren, artık çok daha incinebilir bir durumda kalmıştı.
KutülAmare
Kemal Tahir, Kelleci Memet romanında 131'den 149. sayfaya kadar Kutül Amare'yi Kelleci'nin babası Rufat'ın ağzından anlatır: "Seferberlik'in başındaki işler şekerden tatlıydı ya, sonuna doğru durum gayetle kötüledi. Bizim kendi pisliğimizde boğulmamıza az bir şey kaldıydı beyim; şuncacık bir şey kaldıydı. Biz Seferberlik'e çubuk gibi delikanlı gittiydik. Dönüşte beni öz anam tanıyamadı. Salt kuru kemik kaldığımdan değil, aklımız da çatlamış bizim biraz."
Sayfa 148 - Ketebe, Aralık 2022Kitabı okuyor
Batur'un babası Temir Can söylerdi ya: Biz gideli bu yerlere bir hal olmuş... Beti bereketi kalmamış toprağın.
Rahmetli Babam Piyade Albayı İzmirli İsmail Bey olduğundan resmi kaydım İzmirlidir. Dedem Hacı Ahmet Efendi, Onun Babası Urlalıoğlu Ömer Ağa olduğuna göre de ecdadımızın İzmir'in Urla ilçesinden geldiği anlaşılıyor. İzmir'de orta tahsilini bitiren Babam, Bursa Askeri Lisesinde ve İstanbul'da Harbiye de okuduktan sonra 1869 yılında
Podgorica, Karadağ'ın başkenti ve en büyük şehridir. Şehir için Osmanlı döneminde Böğürtlen ve Arnavutçadan alınan Burguriçe isimleri, Yugoslavya döneminde ise Titograd ismi kullanılmıştır. Şehir, İşkodra Gölü'nün hemen kuzeyinde ve Adriyatik De
Reklam
«İdeal bir defter aynı zamanda karaokedir. İdeal bir defter çocukluğunda bardak altlığı olarak kullanılmaya, yetişkinliğinde kapı sıkıştırmaya yarar. İdeal bir defter üreme çağında geç bile olsa iki sayfasını açar, hatta bir pazar günü sabaha karşı açar sayfalarını. Tıpkı şu anda olduğu gibi. İdeal bir defter telefondur da. İdeal bir defter bir ofisin ortasında bir Yunan dönüşümüne olanak sağlar. Çalıştığım ofisteki gibi. İdeal bir defter üçüncü şahısta yazılmaz, birinci ya da ikinci şahısta da yazılmaz, üçünde birden yazılır çünkü idealdir. Fiil çekimleri de aynı kaderi paylaşır. İdeal bir defter kısa, bölük pörçük, tutarsız, uzun veya rastlantısaldır. Öyle olmalı, çünkü defterlerin yüce babası Hermes'tir.»
Sayfa 20
Güney cephesinde başlayan İngiliz taarruzu sonucu Halep dahil güney vilayetleri İngilizlerin eline geçerken, Batı cephesinde Bulgaristan da savaştan çekildi. Enver Paşa savaşa devam etmek isterken, Sadrazam Talat Paşa ve diğer İttihatçı önderleri ise yenilgiyi kabullendi. Enver Paşa'ya bir türlü ısınamadığını anımsadı: "Mustafa
Herakleitos
Savaş ya da çatışma her şeyin babası, fikirlerin, icatların, kurumların ve hatta devletlerin güç kaynağıdır. Barış ancak eşit güç üstünlüğü ile korunabilecek dengesiz bir durumdur.
Sayfa 20 - İnkılâp Kitabevi, 10. BaskıKitabı okudu
Ne demektir ‘Köylü bizim efendimiz?’ Köylü kim, bir koca Gazi Paşa kim? Laf gelimi bir laftır bu... ‘Vatan millet yoluna zorlatmaktayım,’ anlamınadır. ‘Köylü takımına efendi dedikse, gerisini anlamalı,’ demektir. Bunca padişah gelip geçmiştir. Osmanoğullarından... Bunca tarih kitapları yazılmıştır ki, eşşek yüküyle yazılmıştır. Bak bakalım birinde
Dadal efendiKitabı okuyor
Reklam
Mektupları:
Van Gogh'dan geriye altı yüzden fazla mektup kalmıştır. Kardeşi Theo'ya yazdığı yarım kalmış son mektubu da öldüğünde cebinde bulunmuştur. Van Gogh, annesi babası ve kız kardeşi Wilhelmina ile de yazıştığı halde, içini tümüyle döküp, yüz yüze sürdürmekte zorlandığı yakınlığı elde edebileceğini düşündüğü tek kişi Theo olmuştur. Geride kalan mektupları, onun en derin ve en mahrem duygulanını sade ve dolaysız bir dille ifade eden tüm zamanların en büyük mektup yazarlarından biri olduğunu gösterir Yazdıklarında renklerin, manzaraların ve kendi resimlerinin tasviri güçlü bir şekilde hayat bulur. En dokunaklı olan da Theo'ya mektuplarını imzalama alışkanlığıdır. "Seni daima seven ağabeyin, Vincent."
Sayfa 17
Bilge Kağan
683 yılında doğan Bilge, kendisinden önceki devlet adamları gibi Çin esareti görmediği için şanslı idi. 691 'de babası öldüğünde yaşı çok küçük olduğu için kağan olamadı. Ancak, 697'de Tarduş halkı üzerine Şad tayin edildi. Bölgesi Al tay Dağları'nın güney eteklerinin batısında, İrtiş ırmağı ci­varıydı. 716 yılına kadar doğuda Sarı
Sayfa 167Kitabı okudu
Bir kadın bir erkeği çocuğunun müstakbel babası olarak düşünmekten hoşlandığı zaman bu, kadının erkeğe olan aşkının ya da büyük hayranlığının hemen hemen her zaman kesin bir kanıtıdır.
Kahpe kader sen bana ne zaman güleceksin?
İlkbahar geçti, yaz ve güz de öyle, ama Selma'ya olan aşkım, bir çeşit sükûnetle icra edilen bir ibadete, öksüz bir çocuğun cennetteki annesine karşı duygularına dönene kadar giderek arttı. Hasretim kendinden başka gözü hiçbir şeyi görmeyen kör bir kedere, gözlerimden yaş döktüren tutku, yüreğimden kanımı çeken bir şaşkınlığa dönüştü, aşk iniltilerim Selma ve kocası için mutluluk, babası için huzur duası haline geldi... Dualarım ve ümitlerim boş yereydi; çünkü Selma'nın kederi ancak ölümün iyileştireceği amansız bir iç hastalığıydı.
Sayfa 113 - Olympia yayınlarıKitabı okudu
Kendine ait bir oda...
Her şeyden önce, 19. yüzyıl başlarına değin, bir kadının, annesi ve babası olağanüstü zengin ya da çok soylu olmadıkça, sessiz ya da ses geçirmeyen bir odası olması bir yana, yalnızca kendine ait bir odaya sahip olması bile olanaksızdı
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.