Dön de tarihe bak bir kere. Bütün büyük ahlak sistemlerine bak. Ta Doğu dünyasından başlayarak. Hepsi de kişisel zevki feda etmeyi öğütlemiyor mu? O laf kalabalığının altında hep aynı amaç yok mu? Feda et, kapılma, kendini inkâr et. Yalan mı? Hep tekrarlayıp durdukları nakaratı bilmiyor musun? 'Vazgeç, vazgeç, razı ol, razı ol.'
Pordurière Şirketi’nin küçük memur grubunun bir diğer eğlencesi de ateşlenme yarışmaları düzenlemekti. Çok zor bir iş değildi ama günlerce birbirimize meydan okurduk, böylece de epey zaman öldürürdük. Ayla birlikte ateş de yükselince, ki neredeyse her gün olurdu bu, ölçerdik. “Aaa bak, benimki otuz dokuz!.. — Haydi canım, dert etme, benimki ne zaman istesem kırka çıkar!” Bu sonuçlar zaten hep tastamam doğru ve düzenliydi. Reflektörlü lambaların ışığında, dereceler kıyaslanırdı. Galip gelen titreyerek zaferini kutlardı. “O kadar terliyorum ki artık hiç işeyemiyorum!” diye saptardı her seferinde en süzülmüş olanımız, sıska bir meslektaş, Ariège bölgesinden, bir ateşlilik şampiyonu, bana açıkladığına göre, buraya, “yeterince özgür olamadığı” papaz okulundan kaçmak için gelmiş.
Reklam
Zenginlere şaşırıp kalan her biriniz, utanç duymuyor musunuz? Haydi evrene bir dönüp bak; her şeyi veren, hiçbir şeyi olmayan tanrıların yoksul olduklarını göreceksin. Rastlantısal olan her şeyden kendini sıyırmış olan bu kişinin sen yoksul olduğunu mu, yoksa ölümsüz tanrılara mı benzediğini düşünüyorsun?
Bütün iğrenç hareketlerin de kökü o değil mi? Bencillik değil, benliğin yokluğu bu. Bir bak o insanlara. Hile yapan, yalan söyleyen, ama görünüşte saygınmış gibi davranan adam. O aslında kendisinin namussuz olduğunu biliyor, ama başkaları onu namuslu sandığı için, çevreden bir saygı topluyor, oradan kendine elden düşme bir özsaygı çıkarıyor. Kendi yapmadığı bir şeyin alkışını toplayan adam. O da kendinin sıradan biri olduğunu biliyor, ama başkalarının gözünde büyük. Bir de aşağıdakilere sevgi duyduğunu söyleyip, o yeteneksizlere satılan, o yolla kendi üstünlüğünü kanıtlamaya kalkanlar var. Tek amacı para kazanmak olan adam var. Ben para kazanma arzusunda bir kötülük görüyor değilim. Ama para, yalnızca bir amaca giden araçtır. İnsan onu kendi özel bir amacı için istiyorsa, sanayiye yatırım yapmak, bir şeyler yaratmak, incelemeler yapmak, seyahat etmek, lüksün tadını çıkarmak için istiyorsa, bunda ahlakdışı bir şey yok. Ama parayı en ön plana yerleştiren insan, çok daha ileri gider. Kişisel lüks kavramı çok sınırlı bir şeydir. Onların istediğiyse gösteriş. Göstermek, şaşırtmak, eğlendirmek, etkilemek. Hep başkalarına dönük. Bunlar da elden düşmeci. Kültürel girişim dedikleri şeylere bak. Adamın biri konferans veriyor, birinden ödünç aldığı, kendisi için hiç önem taşımayan şeyler söylüyor. Dinleyenler için de önemsiz o şeyler. Ama kalkıp gitmiyorlar. Dinliyorlar. Sonradan dostlarına, ünlü birinin konferansını dinledik diyebilmek için. Hepsi elden düşmeci.
Bak, yavrum, bu bizim su fıçımız. Elin değiyor, değil mi? Bizlere ne olursa olsun bu fıçıyı korumalısın. Sarıl ona, sımsıkı yakala, yanından hiç ayırma. Denizde susuz kalmaktansa ölmek daha iyidir. An ladın mı? Bizden çok o gerekli sana.
Orhan dedeKitabı okudu
Ben ölürsem genç, güçlü yiğitler­le çık sefere. Uçta oturan şu delikanlıyı görüyorsun, onun büyü­ mesini bekle, onunla birlikte uzak-yakın denizlere git. Şimdi bak­ ma sen ona, karada değil de denizde bulunmasına kızan, bir çırpı­ da koşup işleri bitirmeye ca n atan, o yüzden yerinde kıpır kıpır kıpırdanan bu çocuğa aldırma. Toydur daha, bizimle denize ilk çıkışıdır. Ama iyidir, zamanla alışır. Bizden sonra uzun yıllar yaşa­ yacak. Babası Emrayin'e benzerse akılsız değil, akıllı bir adam o­ lur. Emrayin şimdikiler arasında belki en iyi avcı. Hamarat, daya­nıklı delikanlı. Bir zamanlar ben de onun gibiydim. Gerçekten öy­ le. Kadınlar severlerdi beni, yaşam bitmeyecek sanırdım. Bunun böyle olmadığı sonradan anlaşılıyor; gençlere sorsan, Emrayin ile Mılgun bile aynı şeyi söylerler. Ne yapalım, günü gelince gerçeği anlayacaklar. Bak, ne güzel kürek çekiyorlar! Birbiriyle uyumlu, güvenilir, yorulmak bilmez bir çift... Kayık sanki kendiliğinden, kayarcasına yüzüyor. Oysa hiç de öyle değildir. İnsan sandalda kollarıyla yürür. Durmadan kürek çekmezsen bitmez bu yollar. Bugünü ele alalım, akşama Üç Memeler'e varıncaya değin durup dinlenmek yok. Yarın da sabahtan akşama dek yorulacağız. Gidi­ şin bir de dönüşü var. Bazen birinin, bazen ötekinin yerine geç e ­ ceğim. Bütün gün kürek çekmeye can mı dayanır? Ama bir de bol avla dönersek, gör sen o zaman şenliği!
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.