İçimde hangi atam konuşuyor? Hem aklımda hem de bedenimden aynı anda ayrılamam. Bu yüzden tek kişi olamıyorum. Kendim aynı anda sayısız şey olarak hissedebiliyorum. Fazla büyük usta kalmadı. Zamanımızın gerçek kötülüğü budur. Kalbin yolları gölgelerle kaplanmış.
Yararsız görünen seslere kulak vermeliyiz.
Okul duvarları, asfalt ve refah
Fantastik ya da başka kültüre ait kitaplar yazan vasat yazarların çoğunun tutulduğu bir hastalık var. Adı da "Araştırdığım bütün yabancı kelimeleri ve karakterlerin yüzde yetmişini size ilk beş sayfada öğretip her şeyi karman çorman edeceğim. Kitaptan tiksinip okumak için kendinizle savaşacaksınız." Hele bir de bu kitaptaki gibi
Hz. Ömer'in hilafeti zamanında bir adam, davranışlarını beğenmediği karısını şikâyet etmek üzere halifenin evine gelir. Kapının önüne oturur ve Hz. Ömer'in çıkmasını bekler. Derken içeriden bir gürültü kopar. Hz. Ömer'in hanımı koca halifeye bağırıp çağırmakta ve fakat Hz. Ömer ağzını açıp da karısına tek kelime söylememektedir. Bu hâli gören kapıdaki zavallı boynunu bükerek: "Bütün şiddetine ve sertliğine rağmen, üstelik mü'minlerin emiri iken Ömer'in hâli böyle olursa, benim derdime nasıl çare bulabilir" diye düşünür ve kalkıp giderken Hz. Ömer dışarı çıkar. Adamın arkasından:
- Hayrola, derdin neydi? diye seslenir. Adam da der ki:
- Ey mü'minlerin emiri! Karımın kötü huylarını ve bana olan saygısızlığını şikâyet etmek üzere gelmiştim. Senin karının da sana karşı olmadık sözler söylediğini duyunca vazgeçip geri döndüm ve kendi kendime: Mü'minlerin emiri karısıyla böyle olunca, benim derdime nasıl deva bulacak? dedim.
O zaman Hz. Ömer adama şunları söyledi:
- Kardeşim, karımın benim üzerimdeki hakları sebebiyle ona katlanmaya çalışıyorum. Zira o benim hem aşcım, hem fırıncım, hem çamaşırcım, hem de çocuklarımın süt annesidir. Halbuki o bütün bunları yapmak zorunda değildir. Üstelik gönlümün harama meyletmesine engel olan da odur. Bu sebeple onun yaptıklarına katlanıyorum. Bu sözleri duyan adam:
- Ey mü'minlerin emiri! Benim karım da aynen öyle, dedi.
Bunun üzerine Hz. Ömer adamı:
- Haydi kardeşim, karına katlanmaya bak! Hayat dediğin göz açıp kapayana kadar geçiyor! diye teselli etti.
(Zehebî, el-Kebair, s. 179).
"Alevli bir köpük sadece dünya.."
Nasıl başlasam acaba diye tereddütte kalırken bu dizelerde takıldığımı farkettim.
Sanki bütün eseri içinde barındıran satırlar olmuş.
Duygularda, zamanda, insanda alevli bir köpük gibi dünya sahnesinde yanıp sönerken bu dizelerle seyircisi konumuna alıyor bizi bu eser bir aralık.
Geçişi de, izleyişi
Vazgeçmelisin bazen
çünkü çok seversen kırılırsın
bırak acın yüreğinde kalsın
bırak mutluluktan bahsetsin başkaları
sen kendinle kal hep
tatlı bir gülümsemede ara yüzünü
çıplak bir rüzgarın sesinde bil
çalan son şarkının da, bizim için çaldığını
küçük bir kulübe yap kendine
kırık bir yüreğin
kırık bir saatin atışından bil zamanın geçtiğini
bırak saçlarına düşen aklarda arama gençliğini
gökyüzüne daha fazla bak
biraz mavi
biraz özgür
ve biraz da umutla karşıla geçip giden ömrünün
sonbaharını
mutluluktan bahset geceleri
gidenleri sevgi ile yad et
bir balkon kenarından bak dünyaya
yeşiliyle sev
karakterli bir hayat yaşa
bırak acılarında seninle gelsin
hüzünlü olduğun için suçlama kimseyi
yalnızlığınla barışık ol..
ilk defa diğer okuduğum kitaplarına göre farklı bir hayat hikayesini ele almış . Babası tarafından dini eğitimden uzak , her istediği yapılan bir kız olarak yetişen Buse, Enes adındaki dinine bağlı genç bir hocaya aşık olur . Bu olaylar başörtü yasağının olduğu , dini faaliyetlerin yasaklandığı bir dönemde gerçekleştiği için Enes hocanın yaşadığı
"Sinek avlamak?"
"İşleri güçleri bu: sinek avlamak! Bak evlat, uzun, çok uzun, tahmin bile edemeyeceğin kadar uzun yıllar önce, amaçsızca yaşamaya başladı insanlar... Sonra bir sabah uyandıklarında, bu dünyada olmalarının sebebini tamamen unuttular. Ne yapacaklarını şaşırdılar. İşlerini güçlerini bıraktılar. Ve o günden sonra da, nerde bir sinek görseler çıldırmış gibi peşine düşüp onu öldürmeye başladılar... Varoluş sırlarını yitirdiler. Hah! Varoluş sırlarını yitirince de, anlamsız bir hayat sürmeye başladılar. Sinek avlıyorlar! İşte bizim tarihimizle onların tarihi, burada çakışıyor evlat: hayatın anlamını kaybeden insan, sinek avlıyor. Biz de onlarla dalga geçiyoruz. Hikâye bu..."
Biraz dinlen ve yürü, kabuğuna dön, uyan
İnandığın her vuslat bir ayrılık dağıdır
Toprağa bak, gülümse, müsterih ol ve dayan
Hayat, bir inkısarın mutlu karanlığıdır.
Biraz dinlen ve yürü, kabuğuna dön, uyan
İnandığın her vuslat bir ayrılık dağıdır
Toprağa bak, gülümse, müsterih ol ve dayan
Hayat, bir inkisarın mutlu karanlığıdır
“Allah Teâlâ’nın yasak ettiği her günah büyük günahtır!
Allah Teâlâ’ya isyan olan her şey büyük günahtır!
Allah Teâlâ’nın cehennemle cezalandıracağı veya işleyene gazap ettiğini veya lanet ettiğini veya azap olduğunu bildirdiği her günah büyük günahtır!”
(Abdullah ibn Abbas Radiyallahü Anh)
"Günâhın küçüklüğüne büyüklüğüne bakma, kime karşı suç işlediğine bak!”
Hiçbir canlı yok ki zeval bulmasın. Hayat müziğin sesini birlikte dinlemektir. Kimse başkasının ölümünü ölemez, kabul. Ama o son nefese kadar kâinatı saran o eşsiz müziği birlikte işitebiliriz, değil mi? Şimdi o tedirgin bakışlarını yerden kaldır da kendi ölümüne bak. Hayatı genişlet.
Gün be gün
Umut ile bulut
Gökyüzünde hüzünü unut
Aklında tut
Mutlu günleri
Geçmiş anıları
Sen neredeysen gelir seni bulur ve yüreğine umut olur
Umudun bittiği yerde hayal kırıklığı başlar ve hayat olur zindan
Zindanı karanlık yüzü kalbinden kaldır
Ufuka bak güneşi gör sonra yüreğine bak
Deniz bak ruhun nefes alsın
Gel bana bak yıldızlar içimizde yürek yüreğe hep beraber geldik mutluluğa
Gel çıkalım bu hengameden
Yüreğin al yanına yeter bize
Yürekte olur iman, umut olur insana karanlıklara kadar aydınlık da var
Selam aydınlık yüreklere
Selam imanlı gönüllülere
Selam yola çıkan ruhlara
Selamlar olsun yüzünü güneşe dönenlere
Selam sana güneşim
Selam sana aydınlık yüzü ruh eşim
Selam sana bin Selma...