Eleştirimin densizliği onu bana karşı daha bile nazik davranmaktan caydırmadı. Belli ki benden isteyeceği bir şey vardı. Ses tonu asla belirli bir sırdaş tekdüzeliğinin üstüne çıkmıyordu, mesleği gereği olsa gerek, yani en azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. O bir yandan benimle ihtiyatlı ve peşrev çekerek konuşurken, ben de bu papazın kalorilerini kazanmak için her Tanrı’nın günü neler yapmak zorunda olduğunu düşünmeye çalışıyordum, yine bir sürü yapmacıklıklar ve vaatler, tıpkı benimkilere benzer... Sonra da, eğlenmek için, onu kilisesinin mihrabının önünde çırılçıplak vaziyette düşlüyordum... Ziyaretinize gelenleri işte böyle daha ilk bakışta başkalaştırma alışkanlığını edinmekte yarar var, bunu bir kere yaptıktan sonra onları anlamak çok daha kolay oluyor, her şahsiyetin özündeki devasa ve açgözlü bir solucan olma gerçekliği derhal ayırt edilebilir hale geliyor. İyi bir imgelem numarası bu. O kişinin pis prestiji böylece dağılıp uçuveriyor. Çırılçıplak olduğunda, önünüzde kala kala şu ya da bu tarzda gereksiz yere bir şeyler sayıklamak için yırtınan kendini beğenmiş, kibirli, âciz bir heybe kalır aslında. Buna kimse dayanamaz. Bir hamlede sorunu çözersiniz. Geriye yalnızca fikirler kalır ve fikirler de kimseyi asla korkutmaz. Onlar söz konusu olduğunda, hiçbir şey yitirilmiş sayılmaz, her şeyin bir çaresi bulunur. Oysa bazen hiç de kolay değildir giyinip kuşanmış bir insanın prestijine karşı koyabilmek. Enikonu pis kokular, gizemler sinmiştir o giysilere.
Bir akşam, bekleme salonum neredeyse boşalmışken, benimle konuşmak üzere bir rahip girdi içeriye. Bu rahibi tanımıyordum, neredeyse kapıya koyacaktım. Papazları sevmezdim, kendimce haklı nedenlerim de vardı, özellikle San Tapeta limanında bana atılan kazıktan beri. Ancak bu seferkiyle, ne kadar hatırlamaya çalışırsam çalışayım, hani ona adam gibi
Reklam
Bir bakıma cihanın en mutlu herifiyim. Seni tanıyabilmek, merhabanı almak, öyle bankerlerin, burunları Kaf dağından su içen çaput, teneke krallarının üstesinden geleceği şey değil. Bâzi bâzi "Ulan Arif, mühimsin be!" diye kendimi şişirdiğim oluyor. Peşinden de basıyorum küfrü. “Mühimlik, büyüklük, yaşamaya yüzde yüz hak kazanmışlık hep Leyla'da." Dilenci gibi iğreniyorum sonra kendimden. De bana, yalan mıyım?
Etrafta kimse yok ve ben Damien'ın kolunu çekiştirerek yanına geçiyorum. Ne oldu? diye soruyor. işte bu dedikten sonra onu tüm gücümle öpüyorum ve sırtım binanın sert duvarına yapışana dek onu kendime doğru çekiyorum, Aç diye bir komut veriyorum. Oh bebeğim dese de sesindeki itiraza rağmen hareketleri komutumu izliyor. Elini kaptığım gibi
Sayfa 148 - SAYFA 6 YAYINEVİ
“Çağımızın büyük yanılsamalarından biri bu. Kendi içimizi gitgide daha az dinler olduk. Hatta kimi zaman yaşamımızda ne yapmayı istediğimizi bile tam olarak bilemeyebiliyoruz. Dahası gündelik yaşantı içinde bize ait olmayan, toplumun bize dayattığı kurallara uyabilmek adına yolumuzu şaşırdığımız da oluyor.” “Kurallar mı?” “Evet, adına ister kurallar, ister yasalar de. Davranış kuralları, düşünce kuralları ve en çok da zevk kuralları. Bana öyle geliyor ki yüreğimizin tercih ettiğini değil de bizi sevmeye zorladıkları şeyleri seviyoruz. Giysilerimizi, telefonlarımızı, içeceklerimizi, izleyeceğimiz filmleri seçen gerçekten biz miyiz?”
- ah şebnem. başkalarının hatalarını ( annen ve ailenin) neden yüklendin ki. neden anlamayacakları halde başkalarına ders vermek uğruna kendi hayatını mahvettin ki. her şey farklı olabilirdi. bu hayatı tercih etmek sadece senin suçundu. suçluluğunun altında öyle bir masumiyet var ki kızılmıyor. sadece ah deniliyor. içindeki küçük çocuğa sarılmak
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.