İnsanın kendi hayatının yontucusu olduğunu düşünüyorum. Michelangelo’ya Davut Heykeli’nin nasıl çıktığı sorulduğunda, “O zaten kayanın içinde saklıydı, ben sadece fazlalıkları attım,” der.
Sen bir insan arıyorsun.Yüreğin sızısını ve varoluşun ürpertisini yüklenecek bir arkadaş.Ruhun uçurumundan aşağı birlikte kendini boşluğa bırakacak bir yaren.Istırap meyhanesinde kalp tokuşturacak bir sarhoş.Aynı hamurdan ve aynı çamurdan yoğrulduğun parçanı arıyorsun.
Dünya birbirini arayan ruhlarla dolu.İki satır konuşabileceğimiz,gülüşün ve hüznün kıvrımlarında birlikte kaybolacağımız sahici insana susamış durumdayız.Göğe aynı aşkla bakabileceğimiz,etten ve kemikten olduğu kadar acıdan ve gerçekten yapılma soylu ruh arkadaşları.Onunla yürürken ve ona yürürken kaybolmaktan korkmadığımız,kalplerini kendimize pusula bellediğimiz,maceramızı yüzlerinde seyrettiğimiz,hayatlarını birbirimize tanık kıldığımız dostlar.
Bir evi yuva yapan,ocağında tüten muhabbettir.Güzellik,sıradan gerçekliği aşan yaşantılarda bize göz kırpar.Ruhun ebediyete kapı araladığı anlar,sevginin bizi güzelleştirmesine izin verdiğimiz anlardır.Bir evi yuva yapan,orada bulduğumuz güzelliktir.Demem o ki göz ve ruhlarımız birbirine değsin.Sonra omuzlarımız birbirine değsin de birlikte ufku seyredelim.
Evliliğin sonsuza dek bir aşk esrimesine gömülü olacağını sananlar aldanır.Evlilik sürecekse eğer,ortak hedefler için birlikte gayret göstermenin,karşılıklı saygı ve dostluğun ön plana çıkması gerekir.
Dinlemek,bir başka insanı keşfetmeye hazır olmak demektir.Bütün varlığımla bütün dikkatimle ona yönelirim,vücudumu ona yönlendiririm,onun gözlerinin içine bakarım ve onun söylediklerini anlama çabasıyla dinlerim.
Haksızlığa,zulme ve cürme gözlerimi yumuyor değilim,sadece geçmişin karanlık odasında oturup beklemeyeceğim,geleceği umut dolu bir biçimde yeniden tahayyül edeceğim.