"Pek çok kişinin bilmediği bir şey vardır, o da grevi dostumuz Romalıların icat ettiğidir." ... "İlk grev, milattan önce 494 yılında yapılmıştır." ... "Ve grevlerine secessio adını verdiler."
Erich Fromm; marksist-sosyalist 20. yüzyılın en büyük psikanalisti. Kapitalizmi ve Sovyet Komünizmini reddetmiştir. İnsancıl yaklaşımın en önemli temsilcilerindendir kitaplarında da bunu görürüz.
Kitap dört bölümden oluşuyor. Birinci Bölüm: Psikolojik ve Ahlaki Bir Sorun Olarak İtaatsizlik İkinci Bölüm: Peygamberler ve Rahipler Üçüncü Bölüm:
"Beyler, görüyorum ki sizi yeni bir maceraya sürüklediğimde, beni eskiden sahip olduğunuz o ruh hali ile takip etmiyorsunuz. Sizinle bir karara varalım diye toplanmamızı istedim. Benim tavsiyeme uyup ilerleyecek miyiz, yoksa sizinkine kulak verip geri mi döneceğiz? Şu ana kadar gösterdiğiniz çabalarla ilgili ya da komutanınız olarak benim
“Tanrı öldü” sözünde tanrı, ideaların, ülkülerin, anlamların, değerlerin alanını gösterir. Bu cinayet haberi, bir başkaldırının sonucunu duyurur.
Bugüne dek geçerli olan değerler değerden düşürülmüştür. Bu cinayet üstün insanın işidir. Eski değerlerini öldüren insan, hiçlikte yolunu yitirmeyecekse, yeni değerler koyacaktır. Koyar da. “Peki bu arada “Varlığa ne olur?” sorusunu, Heİdegger, “Varlığın başına hiç gelmektedir” diye yanıtlar. Güç isteminin kendini koruma-arttırma perspektifinden koyduğu değerlerle Varlık, Hiç olmaktadır. Böyle düşünüldüğünde metafiziğin tarihi de ona dayanan Batı’nın tarihi Hiççiliğin tarihi olacaktır.
Sömürgeleştirilmiş olan, tarih dışı ve tarihsiz bir halktır. Özgürlük savaşı işte bu tarihi yeniden fethetmeye olanak tanır. O zaman siyasal problem şöyle ortaya çıkar: Ulusun yıkımı onun yeniden inşasını gerektirir, Sömürgeleştirilmiş olan için, tarihinin sahipliğini kaybetmek, şımdisinin ve geleceğinin sahiplenilmesine tekabül eder. Ama tarihten ulusa giden yolu silahlı şiddet çizer. Başkaldırının bireysel, sınırlı, umutsuz şiddeti değildir bu, devrimin yapıya kavuşmuş ulusal mücadelesidir. Siyasal sorun —tarih, özgürleşim, kimlik- devrim sorunuyla aynıdır. Sömürgeciliğe karşı savaş, onu salgılayan şeye karşı savaştır: Emperyalizme has yağmacılık, talan, vurgunculuk.
Bir sömürge insanının yalnızca tahakküm edilen bir insan olmadığını da hatırlamak gerekir... Cezayir'de yalnızca tahakküm yoktu, tam tamına topraktan başka bir şeyi işgal etmeme kararı da vardı. Cezayirliler, peçeli kadınlar, palmiyeler ve develer Fransız varlığının manzarasını, doğal arkaplanını oluşturur. Kökten isyancı Doğa aslında sömürgelerde çalılar, sivrisinekler, yerliler ve hastalıklarla eşanlamlıdır. Sömürgecilik ancak bu ehlileşmemiş Doğa'yı denetim altına alınca başarılı olmuştur. Çalıların arasından demiryolu geçirmek, bataklıkların kurutulması ve yerli nüfusun siyasal ve ekonomik varlığını görmezden gelmek aslında bir ve aynı şeydir.