Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gerard Mairet

0.0/10
0 Kişi
3
Okunma
0
Beğeni
350
Görüntülenme

Hakkında

Unvan:
Yazar,

Okurlar

3 okur okudu.
6 okur okuyacak.
Reklam

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Sözleşmelerin garantörü ve hiyerarşinin muhafızı olan bir tanrı şeklindeki mihenk taşını yitiren, artık insanların sitesinin taklit edeceği, benzerini yapacağı ahenkli bir kozmos da olmayan bu “dünya”da insanlar gerçekten de kendi kaderlerinin efendisidir; aslında kendilerine terk edilmişlerdir. Öyleyse siyaset sadece bu özgürlüğün ifadesidir; ona nizam vermeyi hedefler. Ama tam da tanımı itibarıyla, temel —hiçbir yerden alınmadığı, verili olmadığı içinmtartışmaya açıksa ve doğru/adil karar sonucu —tartışma ya da savaşla- belirleniyorsa, o zaman res publica tanımında insanların sahip olduğu modern özgürlük de güce, erke bağlıdır. Temel soru, yani “Meşru otoriteyi kim icra edecek?” ya da aynı şey olan “Doğruyu/adili kim belirleyecek?” sorusu konusundaki tartışmayı bir zaman için karara bağlamaya müsaade eden tek şey, hükmeden güç/erk ya da otoritedir. Görüldüğü gibi tarihsel özgürlük dünyası, özgür eylemin insani dünyası, savaş, kavga, fetih dünyasıdır. Bu dünyada barış ancak bizzat doğru/adil sürdükçe sürer. Böyle bır dünyada doğrunun/adilin normu istikrarsız ve belirsizdir.
Sayfa 159Kitabı okudu
İnsanların özgürlüğü ilahi zorunluluk çerçevesinde düşünülür. Bu, insanların o düzende hiç özgür olmadığı anlamına gelmez: Özgür olmak için, yaratılanlar tâbi olmalıdır, yani itaatkâr olmalıdır. Daha sonra modernler için özgürlüğün doğal zorunluluğun sınırları içinde varolması gibi özgürlük ilahi zorunluluk çerçevesinde vardır. Hiç kimse bir tanrının ya da bir doğanın belirlenimlerinden kaçamaz. Ne olursa olsun, Hıristiyani siyasal özgürlük, kutsal insani oluşun ilahi planında içerilir. Tersine, Machiavellinin başlattığı modern kopuş şuna dayanır: Bundan böyle, siyasal özgürlük olumsallık temelinde, başarılı ya da başarısız olan eylemin olumsallığı temelinde vardır, bir tartışma ya da kavga konusunda asla kesinlik yoktur. Eğer daha önce söylediğimiz gibi sitenin temeli insaniyse, o zaman siyaset mutlak olumsallığın alanına dâhildir. Sitenin düzeni —doğru/adil- şu ya da bu olabilir, bir şey ya da tam tersi olabilir. Bizzat doğrunun/adilin kendisi olumsaldır. Burada doğru/adil olarak tanınan şeyin, yarın ya da başka yerde doğru/adil olmadığına hükmedilebilir. Siyaset olumsal mümkünlerin alanı hâline gelir. Sertçe fikir kavgasının ya da iç savaşın alanına çekilir. Bundan böyle —ve elbette kat'i surette- dindışı tarihin olumsal alanında hareket eder. Geçerken belirtelim ki esasların olumsallığı — çünkü tam da siyasal modernitenin ilkesidir- 20. yüzyılda siyasal felakete yol açmış olan şeydir.
Reklam
Modernlerin düşüncesinin çerçevesini şekillendiren, temel mekanist bir maddeciliktir. Eğer başlangıçta bedenler ve kuvvetler varsa, o zaman siyasetin çıkış noktası bedenin ihtiyaçlarını tatmin etme yönündeki bireysel ve kolektif kapasitede bulunur. Arzu ve ihtiyaç homo politicusun iki kurucu tutkusudur. Evet, tutkular söz konusudur, zira olduğu hâliyle bireyi, özneyi tanımlayan şey, arzuya ve ihtiyaca tâbi olması ve eylem ve düşünce yoluyla bu iki tutkuya göre karar vermesidir. Esasında özne ancak bu iki asli tutkunun sınırları içinde özgürdür; bu tutkular, iyice düşünüldüğünde, insanın sonluluğunun su götürmez işaretlerinden başka bir şey değildir. Demek ki eğer sıyasal bır problem varsa, başka bir deyişle eğer ortak varlık baştan beri insanlar arasında “toplumsal olmayan toplumsallaşabilirlik”lerinden dolayı sorun yaratıyorsa, bunun sebebi tutkulardır. İşte bu yüzden doğal hakka dayanan klasik siyaset felsefesi doğa durumunu bir tutku hâli olarak tanımlar; bu tamamen siyaset dışı, gerçek bir kölelik hâlidir, zira tutkular insanları birbirine karşı ayaklandırır. Hobbes'un mükemmelen tarıf ettiği, ünlü herkesin herkese karşı genel savaş hâlidir bu.
Sayfa 168Kitabı okudu
16. yüzyıldan 20. yüzyıla, savaşla siyaset arasında bır süreklilik vardır, savaş siyasetin kurucu aracı, hatta şartı olduğundan, siyasal modernitenin karakteristik sürekliliği şu anlama gelir: Savaş/siyaset bağlantısı bire, yani hükmedene göre düşünülen ortak varlığa dair bir sorunsalın hizmetindedır. Böylece siyasal modemite en üst derecede dindışı özünü açığa vurur: Siyasal doğru/adil, a priori var olan —böylece kendinin dışında, dışarıdan siyaseti kuran- bir biçim ya da bir fikirden değil, bir kuvvetler fiziğinden kaynaklanır. Çokun biçimi olarak bir insanların tarihsel eyleminden ileri gelir: Kendini bir adalet hâli şeklinde tarif eden bir düzenin kurucu savaşı ve oluşturucu devrimi.
Sayfa 151Kitabı okudu
Nitekim, her kim, ister esasını kavramak, ister siyasal bir düzen tesis etmek için modern siyasetin doğasını anlamaya kalkışırsa, öncelikle devletlerin ahlaki bir esas —a priori tanımlanan doğru/adilüzerinde temellenmediğini tespit etmek zorundadır, bunun sebebi de, daha önce söylendiği gibi, devletin böyle bir ilkenin kurucusu olmasıdır:
Henüz kayıt yok

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Reklam
Henüz kayıt yok