Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Charles Bonnet Sendromu: Charles Bonnet adında bir avukat vardı. Geçinebilmek için avukatlık yapsa da derin merak dolayısıyla çok sayıda doğabilimciyle yazıştı, kitaplar yazdı. Fakat Bonnet'in yayınları arasında konu olarak diğerleriyle hiç uyuşmayan bir örnek de vardı. 1760 yılında dedesinin sıradışı tecrübeleriyle ilgili bir makale
Sayfa 67 - Metis BilimKitabı okudu
Gözyaşı gibi yağan yağmuru tek tek saymaktan, kendine ayrıcalıklı bir yorgunluk edinen bir başkası, uzun bir keşif­ ten döner gibi, turuncu bir sesle katıldı konuşanlara: Neden akşamlar başkalarının evleri için günü noktalayan bir ışık toplamıdır da bizim evlerimize simsiyah bir pıtrak topu gibi düşer? Biz günden neyimizi esirgedik ki ...
Reklam
Musibet ve nimet görecelidir. İnsanın Allah'a (cc) yakınlığı oranında musibete ve nimete bakışı değişebilir. Bizim için dünyanın sonu gibi görünen bir musibet, Rabbine yakın bir kul için cennet bahçesi gibi görünebilir. Şöyle düşünelim: Bir insan tevhid ve salih amellerle arınmış, kalp aynasında oluşan buğuyu temizlemiş olsun. Bu insan musibeti müşahade ettiğinde bu musibetin; günahlarını döktüğünü, derecesini yükselttiğini, manevi kapasitesini arttırdığını ve kendisine özel birtakım tecellilerini görecektir. Musibete bu nazarla bakan, onu sevecek, rıza makamına yücelecektir. Olaylara rıza ufkundan bakan için her şey bir nimettir. Çünkü her şey, Allah'a (cc) kulluk etmek için bir vesiledir. Kalbinde günahların leke ve buğusu olanlar, görmeleri gerekeni göremeyecek veya bulanık göreceklerdir. Musibetin ardındaki hakikatler kapalı kalınca insanın o helu' yönü devreye girecek, aceleci ve bencil yanıyla vaveylayı koparacaktır. Bu açıklamadan sonra şöyle söyleyebiliriz: Bize göre musibet, bir başkası için nimet olabilir. Biz, "Bu adam şükrettikçe musibeti artıyor." deriz; oysa aynı adam, "Nimetlerini arttırdığın için sana hamdolsun Allah'ım!" diyor olabilir. Mesele nereden baktığımıza, ufkumuza göre şekillenir.
Ailenizi kaybettiğinizde, size bağırdıkları günlerin bile hasretini çekersiniz. Kavgaların, kırgınlıkların hiçbir önemi kalmaz. Hiç geçmeyen bir yas ile ebeveynlerimi özlerken arkadaşlarımın günlük hayatında yaşadığı sıradan sıkıntıları ne zaman dinlesem benimle dalga geçiliyormuş gibi hissederim. Eskiden ben de asla böyle düşünemezdim, o yüzden kimseyi suçlamıyorum. Bunları başıma geldikten sonra fark etmem üzücü ama hayat her zaman böyle değil midir? Yanınızda yürüme engelli biri yoksa engelliler için ayrılmış park alanlarının duyarsız insanlar tarafından kapatıldığının, yolların aslında onlar için hiç elverişli olmadığının farkına varamazsınız. Karnınız tok olduğunda, sizin için kötü ya da ucuz olan bir yemeğin bir başkası için ne kadar değerli olduğunun bilincine varamazsınız. Kışın soğukta ince bir ceketle kalmadıkça dolabınızdaki o hiç giymediğiniz kıyafetlerinizin bir başkasına ne kadar faydalı olabileceği aklınıza gelmez belki. Çünkü yaşayan en bencil varlıklarız.
Sayfa 192 - Ren KitapKitabı okudu
Colborne'un asla anlamayacağından emin olduğum bir şey de yaşamak için dile ihtiyacım olduğuydu, tıpkı yemek gibi. Sözcükler ve biçim birimleri, anlam parçaları beni şu bilgiyle besliyordu: Evet, bunun için bir kelime var. Bunu daha önce başkası da hissetmiş.
Bir gün bir dostum bana: 'Bir ölüye göre fazla nefes alıyorsun demişti'. Başta yadırgamış, ama sonradan ona hak vermiştim. Yaşamaya büyük bir yeteneğim olduğunu düşünüyorum. Yani nasıl yaşanması gerektiğini çok iyi biliyorum. İyi hayat nasıl geçirilir, çok iyi biliyorum. Ama ilgimi çekmiyor. Yani yaşamaya büyük bir yeteneğim var ama ilgimi çekmiyor. Durmayacak kadar yorgun ama ölemeyecek kadar hayattayım. Neden böyleyim? Ve neye dönüşeceğim? Sürekli, kendime bundan sonra ne yapacağımı soruyorum. Hep aynı soruyu. Yüz kez. Bin kez. Kendimi defalarca buluyor, defalarca kaybediyorum. Aynaya bakıp kendimi tanıyamamak, kendi anılarımı sanki başkası yaşamış gibi anlatmak, hiçbir şeyde kayda değer bir varoluş nedeni bulamamak o kadar korkunç ki. Ve bir şey farkettim. Hiç kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağımı keşfettim. Çünkü benim için ölüm kalım meselesi olan, diğerinin gözünde toz kadardı. Varlığıma nedensizlikten dolayı delirdim ben. Hiçbir varolma nedenini kendime yakıştıramadığımdan. Gerçekten de bu insanlarla aynı çağda yaşayamıyordum. Sorarlarsa 'Ne iş yaptın bu dünyada?' diye rahatca verebilirim yanıtını: Yalnız kaldım. Kalabildim. Altı milyar arasında doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçebildim aralarından.
Reklam
Nefis
Ey nefis! Rahmet olasıca! Senin münafıklığın ne acaib dir? Bâtıl davaların ne hayret verici! Sen lisanınla îmân etti- ğini iddia ediyorsun. Halbuki münafıklığın eseri senin üze rinde görünmekte... Efendin sâna dememiş midir: "Yerde yürüyen ne kadar canlı varsa hepsinin rızkı ancak Al- lah'a aittir." (Hûd: 6) Ve âhiret hakkında da şöyle buyurmuştur: "Hakikaten insan için kendi çalıştığından başkası yoktur." (Necm: 39) İşte görüldüğü gibi, Allah, sadece dünya emri için sana kefil olmuş, seni o hususta zâyi olmaktan çevirmiştir. Hal- buki sen fiillerinde onu yalanladın. Kendinden geçmiş sar hoşun dalışı gibi, dünyanın talebine dalmış bir vaziyette sa bahladın. Dünya ve âhiret emrini, senin çalışmana tevkil ettiği hâlde, işi hakir sayan, mağrur bulunan bir kimse gibi, âhiretten yüz çevirdin. Bu, îmanın alametlerinden değildir. Eğer îman lisan ile olsaydı, o hâlde, münafıklar neden ate şin en alçak tabakasında olurlardı?
Lokmân Suresi, 29-32. Ayetler Arası
Bilmez misin ki Allah geceyi gündüzün içine koyuyor, gündüzü de gecenin içine koyuyor. Güneş'i ve Ay'ı emri altına almıştır. Her biri belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Çünkü Allah hakikatin ta kendisidir; O’nun peşi sıra yalvardıkları ise şüphesiz ki bâtıldır. Şüphesiz ki Allah yücedir, büyüktür. Size varlığının delillerini göstermesi için, Allah’ın nimetiyle geminin denizde yüzdüğünü görmüyor musun? Şüphesiz ki bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için dersler vardır. Dalgalar onları gölgeler gibi kuşattığı zaman, dini yalnız O’na özgü kılarak Allah’a yalvarırlar. -Allah) onları karaya -çıkarıp- kurtarınca, içlerinden bir kısmı orta -/dengeli yolda*- olur. Bizim ayetlerimizi nankör gaddarlardan başkası inkâr etmez.
Sevgi aynı zamanda özgürlüğü de kabul eder :serbestçe verilmeyen bir sevgi tabii ki sevgi olamaz.Başkasını sevmekte Özgür olmadığınız için birini sevmek Ya da doğuştan o kişiyle zorunlu bir tür aile ilişkisinde olmak ,sevmek değildir .Serbest olmayan sevginin kanıtı ise bir ayrım yapmamasıdır:sevilen insanın niteliklerini veya onun varlığını bir diğer insanınkinden ayırmaz.Bu ilişkilerde sizi sevdiğini söyleyen kişi tarafından gerçekten görülmüyorsunuz ,bir başkası da olabilirsiniz .Bu tip ilişkilerde ne seven ne de sevilen ,birey gibi davranabilirler;sevenin özgürlüğü yoktur,sevilen ise sadece tutunulacak bir nesne olduğu için önemlidir .
Sayfa 223Kitabı okudu
Insan ne için bir senaryo yazar? Bir filmin başarısı ya da başarısızlığından bir sosyal olaydan söz edilir gibi söz edilen gelişmiş ülkelerde bile senaryoculuk kimse için bir amaç değildir. Kimi para kazanmak için senaryo yazar, kimi yönetmenliğe atlamak için bu işi bir ara durak olarak görür. Açıkçası bu iki dürtüyü de içimde çok fazla duymadım. Bir başkası ile oturup hikaye kurmak, bir filmi düşlemekti beni daha çok heyecanlandıran.
Reklam
Aslına bakılırsa kişinin ahlakı, tam da başka insanların ahlakına karşı bir meydan okumaya dönüşebilir. Veyahut yeni bulunmuş bir ahlaki yaratıcılığa dönüşebilir; Blake'in önerdiği gibi salt bir başkası tarafından baskı görmekten kaçınmak için insanın kendi sistemini icat etmesini değil, aynı zamanda yeni ve baskıcı olmayan ahlaklar bulmayı da içeren bir yaratıcılık. Böylece sistem olmayan ahlaklar bulunabilir.
Kollarını yukarıya doğru jimnastik yapar gibi uzattı, sonra göğsünün üstüne bir nevi kuvvet ifadesiyle, kendi vücudundan başka bir şeyi sıkar gibi kavuşturdu. Mümtaz atletik formun güzelliğini dikkatle seyrediyordu. Hareketerinde adeta geçen zamana meydan okuyan bir hâl vardi: - İnsan için asıl saadet bu, anladın mı Mümtaz? Sonunu bile bile ve o sona rağmen, kendisini idrak etmek... basit bir jest değil mi? Kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturuyorum. Adalelerimi yokluyorum. Basit bir şey. Fakat bütün ölüm çarkına rağmen kendimi ikrar ettim. Varım, diyorum; fakat yarın olmayabilirim, yahut bir başkası, bir budala, bir bunak olabilirim... fakat şu dakikada varım... Varız, anladın mı Mümtaz. Varlığını sevebiliyor musun? Uzviyetine dua edebiliyor musun?.. Ey gözüm, ey boynum, ey kollarım, karanlık ve aydınlıklarım... size sükrediyorum, bu dakikanın sarayında, bu anın mucizesinde beraberce var olduğumuz için; sizinle bir andan öbürüne geçebildiğim icin; anları birleştirip düz ve yekpare zaman kurabildiğim için!
Erken karar verme hastalığı!
Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış çok fakirmiş ama kralın bile Kıskandığı bir ata sahipmiş Kral bu at için ihtiyarı neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış bu at bir at değil benim için bir dost İnsan dostunu satar mı demiş. Bir sabah kalkmışlar ki at yok köylü ihtiyarın başına toplanmış seni ihtiyar bunak bu
Sayfa 129Kitabı okudu
Günden güne. Aynı yol. Artık başka yol yokmuş gibi. Senin için artık başkası yok. Eskiden hiç duraklamazdın tahminini yapmak dışında. Yeni hiçbir şeyden ileri yürüyecek şekilde.
Tesbit e ,tesbit
Batili toplumlar, tarim sektorunde pitirciklar gibi cogalan insan toplulugunu artik besleyemez hale gelmis; tarimdan sehirlere buyuk gocler baslamistir. charles dickens, victor hugo gibi yazarlarin romanlarina hakim olan, karl marx i isyan ettiren bu donemde, fabrikalarin onu iceride calisan insandan cok, is arayan insanla doludur. sadece kol gucunu satan iscilerin hicbir sahsi ozelligi yoktur ve her an kolaylikla bir baskasi ile degistirebilecegi icin uretimde katma degerleri sifirdir. iktisat tarihcileri bu donemde calisma yasinin 12- 13 e indigini , calisma saatlerinin 15- 16 saat oldugunu arsivlerden tespit etmislerdir. odenen reel ucretler ise, bir insanin ertesi gun ise gelebilecek gida ihtiyaci ve sag kalmak icin korunakli barinma ve giyim ile sinirlidir. isciye odenen ucret, onun olmeden yasamasini saglayacak bir ucrettir.begenmeyen gider; zira kol gucunden baska bir ozelligi olmadigi gibi, kapinin onunde de yuzlerce alternatifi beklemektedir.iste personelcilil, boyle bir domemin insan ihtiyacinin belirlenmesi icin yapilan bir calismadir. boyle ir yapida calisanin, ekonomik olarak katma degeri sifir dir ve her an baska bir alternatifi vardir. bu durumda iscinin-emekcinin kendini farkli kilan bir mukayeseli avantaji yoktur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.