Öyle geliyor ki sanki hepimiz, içimizde bir başkası için ayrılmış bir yerle doğuyoruz. Bir parçası kayıp bir bulmaca gibi...
Ey oğul! Önce kendi nefsine öğüt ver, kendi nefsini düzelt! Sonra da başkalarına öğüt ver, başkalarını düzeltmeye çalış! Sana önce kendi nefsinin özelliklerini, kendi nefsinin ne durumda olduğunu bilmen lazım. Kendinde ıslaha muhtaç bir hâl var oldukça başkalarını düzeltmeye, başkalarına öğüt vermeye kalkışma! Eğer kendinde ıslaha muhtaç bir hâl bulunduğu hâlde bunu bırakır da başkasının ıslahına kalkışırsan yazık sana! Başkalarını nasıl ve hangi hâllerde kurtarabileceğini bilirsin. Sen kendin kör isen, bir başkasının elinden tutup nasıl bir yere götürebilirsin? Gözleri görmeyen birisinin bir başkasının elinden tutup bir yere götürmesi mümkün olmadığı gibi, kendi nefsini ıslah etmemiş birisinin de başkalarını irşat edip Allah’a götürmesi mümkün değildir. Ancak kendi gözleri gören kişi başkalarını bir yerden bir yere götürebilir. Denize düşen ve yüzme bilmeyen birisini ancak mahir yüzücü olan birisi kurtarabilir. Aynen bunun gibi, Allah’a insanları ancak O’nu tanıyan birisi götürebilir. Allah’ı tanımayan kişiye gelince, O’na giden yolda bu kişi insanlara nasıl rehberlik edebilir ki? Sana Allah’ın tasarrufundan bahsetme ihtiyacını duymuyorum! Sen O’nu seversin, amellerini sırf O’nun rızası için yaparsın! Asla O’ndan başkası için yapmazsın! O’ndan korkarsın, O’ndan başkasından asla korkmazsın! Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri (kuddise sirruhu)""
Reklam
…”Aynı benim gibi” diye tanımlayacağımız, ruh ikizlerimiz aslında o kadar çok ki. Hepimiz aynı insanız ve o kadar çoğuz ki… Ama bilmiyoruz, götümüz o kadar çok kalkık ki bizden bi başkası daha yok sanıyoruz, görünce de hemen aşık oluyoruz. Ayrılıyoruz ağlıyoruz sonra yeniden başkasına aşık oluyoruz bu böyle sürüp gidiyor. Sürekli bi debelenme hali var, olan bünyeye oluyor. Çok yoruyoruz kendimizi, bizi dünyada tek anlayan insanın gitmemesi için yalvarırken, çabalarken… Şu an tam emin olmadığım bilgilere dayanarak söyleyebilirim ki modern ve kapitalist dünya bireyin kendisini olduğundan daha özel olduğunu hissetmesini sağlıyor… Kendini gereğinden özel hissettirerek neyi amaçladığı üzerine sizle ilerde bir gün uzun uzun konuşmayı gerçekten çok istiyorum. Ama önce bilgilerimin doğruluğundan emin olmalıyım.
Kaybettiğimiz ruhlara, Tam 13 yıl oldu. Eğer Tanrı varsa ve canı sıkıldıkça dünyayı çeken uydusundan burayı izliyorsa, benim gibi kadınların kanallarına denk geldikçe kanalı değiştiriyordur. Bizi eski bir Türk filmi dramında bayağı buluyordur, yüksek zümre edebiyatını seven züppe yaratıcı. Ondan ölesiye nefret ediyorum,
Hüzünlüydüm Bitmeyen bir dert taşıyan yüreğimle Doğacak olan güneşi bekliyordum o tepenin üzerinde Senelerin ağırlığı binerken çökmüş omuzlarıma Muhtaçtım çöllerin o ıssız sonsuzluğuna Kırdaki çiçekler gibi zenginlik varken çevremde Sonsuz bir yalnızlık çekiyordum çaresiz yüreğimde Yoktu bir başkası çevrem ne kadar dolarsa dolsun İstiyordum sadece o, yalnızca o benim olsun O farklıydı, o candı, güneşti benim için Tek çareydi soğumuş kalbimi ısıtmak için O ateşti, yakacaktı beni, bilecektim Ben pervaneydim. Gerekirse yolunda ölecektim Olmadı, yapamadım kalbimin isteğini Acım kalbimi dağlıyordu İlerde; Doğmak üzere olan kızılla kaplı şafakta Bir bulut ağlıyordu.
Korku kültüründe çocuğu terbiye etmek için ''Elalem ne der'', ''Aman kimse görmesin'', ''Yapma yoksa seni çok ayıplarlar,'' gibi sözler çok sık kullanılır. Çocuk, davranışlarını dışarıda bir başkasının gözüyle değerlendirme durumunda bırakılır. Değerler kültüründe ise: ''Evladım, 'Başkası ne der?' önemli, ama en önemlisi 'senin ne diyeceğin'dir. Aynada gözlerinin içine rahat rahat bakarak söyleyemeyeceğin şeyleri söyleme ve yapma; çünkü en önemli gücün bu gözlere rahat rahat bakabilmekte saklıdır.'' Sorumluluk böylece, başkasının ne diyeceği vurgulu dışsal bir kaynaktan, çocuğun kendisinin ne diyeceği vurgulu içsel bir kaynağa dönüştürülmüştür. Bu iç kaynağın adı vicdandır. -Doğan Cüceloğlu / İletişim Donanımları -
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.