Bu manada Hollywood'un gayet bilinçli davranarak ateizm, din düşmanlığı ve batıl inançlar üretme noktasında son derece tehlikeli işler yaptığına da dikkat çekmiş olalım.
Tanrı inancını ve semavi dinleri yok etmeye yönelik çok özel ve çok popüler milyon dolarlık prodüksiyonlar gerçekleştiriyor. Süperman, Batman, Örümcek Adam gibi süper kahraman filmleri, Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter, Narnia Günlükleri gibi fantastik filmler bu neviden projelerdir.
Yine Warcraft Series isimli bilgisayar oyununda ve bu oyundan yola çıkılarak çekilen bir filmde "Zombilerden Ye'cüc Me'cüce, insanlardan iblislere, al karılarına ve karakoncoloslara varıncaya kadar tarih öncesi (efsane) artıkların yeniden ısıtılıp sunulduğu" ucube yaratıklar adeta resmi geçit yapmakta ve izleyenlerin zihinlerini batıl inançlar hususunda formatlamaktadır.
Türkiye'yi cehennemlik olarak gören birinin kendi dinine (hristiyanlık) ''nazik'' daveti üzerine kaleme alınmış bir eser.
Eserin daha ilk sayfalarında Bitlis, Ağrı, Tunceli ve Batman gibi illerin Türkiye'nin en kalabalık nüfuslu şehirleri olarak verildiğini görüyoruz. İlerleyen sayfalarda bu nüfuslu illerin yarısında ''Hristiyan soykırımı'' yapıldığı belirtiliyor. Anlatılanlara göre Müslümanlar ''kadınları ve çocukları ayrı bir yere götürüp toplu imhada bulunuyorlar.'' Birkaç sayfa ileride yazar söylemlerini unutmuş olacak ki, sürgüne gönderilen Hristiyan ailelerin çocuklarını Müslümanlara emanet ettiklerini ifade ediyor.
Yazar, gözleriyle gördüğü kafataslarından bahsediyor, ancak bunla ilgili herhangi bir çalışma teyidinde bulunamıyor. Son tahlilde Türkiye'ye bir reçete çıkardığını belirten yazar bunu; İtiraf, Tövbe, Barışma ve TAZMİNAT şeklinde dört aşamaya ayırıyor. O kadar masum bir uyarının ''TAZMİNAT'' ile sonuçlanması manidar olarak ortada kalıyor. Zihinde kalın.
Beklenen UyanışSebastian James · GDK Yayınları · 20142 okunma
Haftanın günlerinden perşembe. Batman'da bir sanat sokağının tam ortasına denk gelen bir bankta oturmuş, elimde Albers Camus'tan Yabancı kitabını okurken hissediyorum kendimin de buraya, bu insanlara ne kadar yabancı ve ne kadar yakın olduğumu.
Sağımdan aşağı doğru inenler solumdan yukarı çıkanlar. Etrafta kahvehaneler ve bu kahvehanelerde genelde yaşlı amcalar.
Her dilden konuşulan ve Kürtçe, Türkçe, Arapça karışımı bir uğultunun yükseldiği bu yer.
Yine içimde doldurulamayan bir boşluk ve yine yalnızlığım ile baş başa kalmış bir ben.
Arada kitaptan kafamı kaldırıp şöyle bir bakınıyorum etrafa ve yüzleri seyrediyorum. Her birinde bir farklı bir ifade. Kimisi düşünceli, kimisi yorgun, kimisi gülümsüyor, kimisi gergin. Ama belli olan tek şey var o da burada mutlu insan olmadığı.
Şimdi siyasi nedenlere girerdim burada ama neyse...
Dünyada bu kadar insan. Bu kadar hayat, bu kadar arzu, bu kadar istek, bu kadar zorluk, bu kadar yokluk, bu kadar varlık, bu kadar acı ve çok nadir olan yalnızlık.
Bazen sormuyor değilim kendime aslında ben neden kalabalık olamıyorum diye.
Bunca kalabalık içinde nedendir bu yalnızlık hissi?
Neyse ruhundaki ruhum yine ağrıtmiyim başını. Son günlerde doluyum yine herşeye.
Kalabalıklar böyle kalsın, sen kendi yalnızlığınla arkadaş kal...
Yalnız Bir Yolcu