Ve bu dünya artık hassas kalpler için fazlasıyla cehennem,
Öyle ki vicdan sahibinin gülerken utanacagi bir dem ...
Nehirde koyun boğulsa vebali banadir diyen Hz .Ömer gözümüzün önünde öldürülen kardeşlerimize sessiz kaldığımizi görse ne derdi acaba ,
Ya da bayramlık yerine kefen giyen çocuklar için çok fazla değil mi bu işkence bu cefa ...
Alay edercesine katlettiler onca anne bebeği ,
Bebekleri küçük kursunlarla öldürür değil mi diyen onca meleği....
Ebabil kuslarini gönder Allah'ım zira kinamaktan öte geçemeyen bu ümmetin kırık kolu kanadı
Yıllardır aynı katliam kalmadı onca şehidin adı ...
Şimdi Selahaddin Eyyubi kalksa gelse ne biz onu tanırız ne o bizi tanır
Ama ümmet bu haldeyse dünyada müslüman yok deyip herkesle tekrar savaşır...
Türbelerin aşağısında bir yerde türküler söyleniyor halay çekiliyor.Herkes coşmuş bayramlık
elbiselerini giymişlerdi.Gür sesleri dağı doldururlardı.Mescidin içini dervişler ve şeyhler dizilmişler.Ayin başladı. Derviş Ali Kürtçe ilahi söyle
meye başladı.Söyledikçe gür sesiyle
coşuyordu.Dervişin önünde diz çökmüş kalabalık vardı.Kalabalık hafiften titremeye başladı.Yanık ilahi durmuyor,ağlıyor,bitiyor,ölüyor,ölürken diriliyor.Kalabalıktan yavaş yavaş “Allah Allah sesleri geliyor.Titreyenler çoğaldı.En çok titreyenler mollalar.
on yaşla on beş yaş arasında.Derviş Aliye doğru yürüyüş .Derviş Aliye üşüşüyorlar bu arada birbirlerine eziyorlar,birbirinin üzerinden öteye atlayanlar var.
Seni tam bulduğum anda yitirmenin korkusu
Tam yitirdiğim anda bulmanın sevinci,
Seni treni kalkan bir yolcunun telaşı,
Seni ilk öyküsünü bitiren genç bir yazarın hevesi
Seni kayaları parçalayarak akan bir ırmağın deliliği,
Seni güneşin tembel bakışları altında
Uzanan başakların dinginliği,
Seni bayramlık için para biriktiren
Küçük bir çırağın sabırsızlığı,
Seni bilmem hangi zalim kurşunun
Kırdığı kanadına söz geçiremeyen
Göçmen kuşun çaresizliği,
Seni zorlu yıllardan sonra karşılaşan
Kavga arkadaşlarının neşesiyle,
Batarak kirpiklerime kadar gümüşten denizlere
Vur emriyle aranan bir kaçakmışsın gibi
Taşırım can evimin en saklı yerinde...
“Selefiniz Leopold Leopoldoviç hakkında bir şeyler dinlemek ister misiniz?” diye sordu sağlık memuru ve Anna Nikolayevna’ya kibarca bir sigara uzattı, sonra kendisi de bir tane yaktı.
“Harikulade bir doktordu!” dedi Pelageya İvanovna heyecanla parlayan gözleriyle tatlı tatlı yanan ateşe bakarken. Sahte taşlarla süslü bayramlık tarağı siyah
Hoca davet edildiği düğün ziyafetine gündelik elbiseleri ile gidince kimse kendine aldırış etmemiş.
Ne buyur diyen var, ne otur diyen. Canı sıkılmış Hocanın. Bir koşu evine dönüp bayramlık kürkünü geçirmiş sırtına. Düğün yerine gelmiş. Onu kürküyle görünce büyük bir saygı göstermişler. Baş köşeye oturtmuşlar. Önüne tabak tabak yemekler sıralamışlar.
Hoca kürkünün ucundan tutup çorba tasına daldırmış birden. “Ye kürküm ye... “ demeye başlamış.
Şaşırıp sormuşlar:
“Ne yapıyorsun Hoca Efendi, kürk yemek yer mi hiç?” Hoca cevabını vermiş sorunun:
“Madem ki bütün saygı ve ikram kürküme yapılmıştır. Öyleyse yemeği de o yesin!”
Okumakta veyahut yazmakta olduğunuz romandaki bir seri katilin bir sabah (bayram sabahı dahil) ansızın kapınızı çaldığını ve öldürmesi gereken son kişinin de siz olduğunuzu söylediğini hayal edin. 😁 O an ona ne söylemek isterdiniz?
Absürt yorum dahil, her türlü yoruma açığım. Atış serbest 🤭
Cevabını merak ettiklerim:)
...Komşumuzun kızı Nazlı, güzel mavi elbisesini gösterip "Hani senin bayramlığın, yok mu? Sen de göstersene!" dediğinde içten içe üzülmüş ama "Benim o kadar çok elbisem var ki bayramlık almaya gerek yok." demiştim.
Keşke çocukken gibi mutlu
Olabilsek bir şekere,
Bayram harçlığına,
bayramlık alındı diye
Eskiden mi güzeldik
Eskiler mi güzeldi...
~~~Günaydınlarrrr~~~
Çalsan kapımı bayramlık gülüşünle
Öpsen yüreğimi
Bir çocuk hevesiyle
Koysan sonra alın yazının olduğu yere
Verirdim inan kalbimi
Şeker niyetine..!:))
#mutlu #bayramLar