"Benmerkezci kişi, kendi bakış tarzının, kendi düşüncelerinin tek doğru olduğunu, kendisi gibi düşünmeyenlerde bir bozukluk bulunduğunu düşünür. Bazen de kendisi gibi düşünmeyenleri değiştirmeye, kendine benzetmeye çabalar."
Bazen bir şey içimizi parça parça eder. Bunu kimse duyamaz, biz bile. Buna rağmen o şey korkunç acı verir. Acısı öyle şiddetlidir ki açtığı yaranın bir daha iyileşmeyeceğini sanırız. Bin yıl geçse bile.
“Büyüyemediği, gerçek dünyaya karışmadığı için üzülüyordu. ‘Gerçekten bucak bucak kaçıyorum,’ diyordu. ‘Birini sıkıntıda görünce çocuk gibi ortadan kaybolmak istiyorum. Korkaklıktan değil; kendimi onun yerine koymaktan. İnsanların karşısında bazen de o eski aptalca utangaçlığım yüzünden dikilip kalıyorum. Gitmek gerektiği halde bir türlü uzaklaşamıyorum. Her zaman gerekenin tersini yapıyorum, çocuklar gibi. Kitaplarla, yani bir çeşit masal dünyası ile hayatı karıştırıyorum eskisi gibi. Galiba gittikçe de düzeltilemez oluyorum bu konuda. Masalın nerede gittiğini, hayatın nerede başladığını farkedemiyorum. Bazen, suratıma bir garip bakıyorlar; o zaman uyanır gibi oluyorum…”
Sevgi değer verdiğimiz insanlara bazen göstermekte zorlandığımız, sağlam ve aşırı güçlü bir histir. çoğumuza "Seni seviyorum" demek ve bunu tekrarlamak muhtemelen utandığımızdan zor gelir.
Hani pek haksız da sayılmazlardı. Eksiğimiz, kusurumuz çoktu. Hayırlısı dedik yuttuk sözü. Hayır bazen söz ile bazen sükut ile amma daima hayır dile gönül ile kalp ile.🪻
Ama güçlü durdu. Bu hayatta ona düşen hep buydu zaten. Güçlü durmak. Dik durmak. Hep ayakta durmak. Oysa insan bazen yıkılmak istiyordu. Güçsüz olmak, mücadele etmek zorunda kalmamak istiyordu.
Hareket sonuca yol açmıyorsa onu neden yapıyoruz? Bazen gerçekten planlamamız ve daha fazla öğrenmemiz gerektiği için yapıyoruz. Ama daha çok, başarısızlık riskine düşmeden ilerleme kaydettiğimizi hissetmemize olanak sağladığı için yapıyoruz.