Gördüğüm kadarıyla kimse hayata yön veren ve onu hareketlendiren unsurları kullanmıyor. Sadece katiller ortaya koyduğunun karşılığını alıyorlar hayatta. Çağ şiddet gerektiriyor ama yarım kalmış patlamalardan fazlası yok elde. Devrim filizlenirken kesiliyor ya da başarıya fazla hızlı ulaşıyor. Tutku kendini çabucak tüketiyor. İnsanlar fikirlerinden taviz veriyor, alışılageldiği üzere. Yirmi dört saatten fazla dayanacak hiçbir şey tasarlanmıyor. Bir neslin uzamında milyonlarca hayat yaşıyoruz. Böcekbilimden, derin deniz ya da hücre araştırmalarından daha çok fayda sağlıyoruz.
Şeylerin kanunlarına dair bilgi değil deneyim sahibi olmak istiyorum; onları sadece gözlemlemek değil, onlara maruz kalmak istiyorum. Karşılaştığım şeylere istinaden idrak etmek istiyorum... Varlıklarının gereklilikleri neler, onları oldukları şey yapan değişmez kanun ne, fizikleri, kimyaları, gerçeklikleri nedir hissetmek istiyorum. Bir şeyin önemini hissetmedikçe bilmenin manası yok. Belki bu sevgidir; varlığın onun bir parçası olur ve kendini ona verirsin. Kim bilir?
Sevmek, sevdiği için korumak, sığınmak, sığındığı için teselli olmak, hoşnutluğu aramak ve bu yüzden hoşnutları aramak insanlara çok yakışan tutumlardır. İnsan kendine yaraşan bu tutumları şiir okuyarak pekiştirebilir.
Ne yok ki gülüşlerinle suladığım şu çorak topraklarımda
Merkez Efendi’den, tramvayın kalabalığına
Motorların bağrışından, kafasını tutamayıp tanımadığı omza uzananlara kadar
Hem çıkar mı, terk eder mi aklımın en güzel koltuğuna oturan
Efsaneler fışkıran gözler, efsaneler dökülen eller
Sıyrılır mı aklım ince bir forvet gibi?