Melekler Katı sadece bir hikâye değil...
Bir varoluş çatlağı.
Bir zihnin en kuytusuna açılan bir geçit.
Cem’in adımlarıyla çatırdayan düzenin maskesi.
Kendi gerçeğini göze alabilenler için bir aynadır o.
Kapısından giren, artık geri dönemez.
Çünkü bir kez gördün mü perdenin ardını,
Artık hiçbir şey aynı kalmaz.
-beChaos-
Melekler Katı sadece bir hikâye değil...
Bir varoluş çatlağı.
Bir zihnin en kuytusuna açılan bir geçit.
Cem’in adımlarıyla çatırdayan düzenin maskesi.
Kendi gerçeğini göze alabilenler için bir aynadır o.
Kapısından giren, artık geri dönemez.
Çünkü bir kez gördün mü perdenin ardını,
Artık hiçbir şey aynı kalmaz.
- beChaos -
Hiç yoktan ; “Neden yaşıyorum?” sorusuna düçar olmuş olağan bir insanın trajedisi.
Bu trajedi, ne bir devrim sahnesinde geçer ne de destansı bir yıkımda: mutfakta kahvaltı masasında yada beklerken kırmızı ışıkta , olmadı... bir e-postanın başında yaşanır.
Hiç yoktan olur.
Hiç yoktan yıkılır her şey.
En çok da birlikte daha fazla vakit geçirdikleri pazar günlerini seviyordu.
……
Bir boşluk kalmamacasına çeşitle donatılmış kahvaltı masası, ocaktaki çaydanlığın iç ısıtan buhar sesi… Bir de Tuğba’nın şefkat dolu seslenişi:
—Baba, hadi uyan, kahvaltı hazır!
Cem’in her iki yanına oturmuş -henüz dünyayı güzel bir masal sanan- ikizler; masal kahramanlarının yanlarında olmalarının verdiği güven ve huzur yüzlerine vurmuş halde bir krallarına bir kraliçelerine bakıyorlardı. Cem’in kahramanıysa mutfak kapısında tüm heybetiyle görünür, Cem’in kalbi hızlı hızlı çarpmaya başlardı. Hemen ayağa kalkar, yürümekte zorlanan babasına
sandalyesine kadar eşlik eder, sandelyesine oturttuğunda Cem’in sofrasında eksiği kalmazdı. Çocukluk kahramanı; sofrasını, mutfağını, evini, şehrini, bütün dünyasını…tamamlardı.