Enes ibni Malik (Radıyallahu Anh) kendi asrında bulunanlara:
"Bu gün siz öyle işler yapıyorsunuz ki, onlar sizin gözünüzde kıldan daha incedir. Halbuki Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem) in zamanında biz onları kebâirden sayardık." buyurmuştur. (Beğavi, 1/420)
Sayfa 56 - Ahıska Yayınevi - 6. Baskı - İstanbul 2017 - 5.cilt / Nisa Suresi
Ebû Hureyre radıyallâhu anhın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Allah şöyle buyurur: En çok sevdiğim kulum en çabuk iftar edendir. " (Ahmed, 7241; Tirmizi, 700; İbni Hibban, 3507, 3528; Begavi, 1733)
Sayfa 229Kitabı okudu
Reklam
Enes (radıyallahu anh)'dan rivayete göre, şöyle demiştir: "Sizler gözünüzde bir şiir gibi küçük (ve önemsiz) gördüğünüz bir takım amelleri biz, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında yıkıcı faktörlerden sayardık." (Tefsiru'l Begâvi: 2/213)
Sayfa 88
Ceryi'l-Hüceymî (radıyallâhü anh), Resûlullah Efendimize (s.a.v.): "Yâ Resûlallah, biz çölde yaşayan insanlarız. Bize amel edebileceğimiz bir şey öğretmeniz hoşumuza gider. O amel ile Allâhü Teâlâ'nın bizi faydalandırmasını ümit ederiz." dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: "Kendi kovandan su isteyen kimsenin kabına su dökmek bile olsa, dinen makbul ve hoş görülen hiçbir iyiliği küçük görme. Kardeşinle konuşurken, yüzün ona karşı güleç olsun. Elbiseni giymeyip omzuna atmaktan sakın. Muhakkak bu (hareket) kibirdendir. Ve Allâhü Teâlâ, kibirlenenleri sevmez. Bir adam senin hakkında bildiği bir şey sebebiyle sana kötü söz söylerse, sen onun hakkında bildiğin şey sebebiyle ona karşılık verme. Böyle yaparsan sen sevap kazanırsın, kötü söyleyenin vebali de kendi üzerine olur." (Şerhu's- Sünne li'l-Begavî)
Ehl-i Sünnet;
Allah'ın hidayet verdiği kimseyi hiç kimsenin saptıramayacağına, dalalete düşürdüğü kimseyi de kimsenin hidayete erdiremeyeceğine, müslümanı Müslüman, kâfiri kafir kılanın, namaz kılanı musalli, hareket edeni müteharrik kılanın O olduğuna, karada ve denizde kulunu O'nun yürüttüğüne, yürütenin O, kulun da yürüyen olduğuna, hareket ettirenin O, kulun da hareket eden olduğuna, ayakta tutanın O, kulun ayakta durduğuna, hidayet verenin O, kulun hidayet bulan olduğuna, yemek yedirenin O, kulun yemek yediğine, hayat verip öldürenin O, kulun hayat bulan ve ölen olduğuna iman ederler. Bununla birlikte mecazi değil, hakikat anlamıyla kulun kudretini, iradesini, ihtiyar (seçim) sahibi olduğunu ve fiilini ortaya koyduğunu kabul ederler. Onlar Beğavî'nin ve başkalarının onlardan naklettiği gibi, fiilin mef'ulden farklı olduğunu ittifak ile belirtirler. Hareketleri, inanışları onların gerçek manada fiilleridir. Aziz ve Celil olan Rabb ile kâim olan onun ilmi, kudreti, meşieti ve tekvinidir. Kullar ile kâim olan ise onların fiilleri, kesbleri (kazançları), hareketleri ve hareketsizlikleridir. Müslüman olanlar, namazı kılanlar, ayakta duranlar, oturanlar gerçek manada hep kendileridir. Onlara bunları yapabilme kudretini veren, bunlara kadir olan, onların bu işleri yapmalarını irade edip dileyerek onlara bunları yaratan bizzat O'dur. Onların meşiet ve fiilleri Onun meşietinden sonradır, Allah dilemedikçe onlar dileyemezler ve onlar Allah'ın dilediğinden başkasını da yapamazlar.
Sayfa 132
Yusuf Suresi
66-“Babalarının emrettiği yerden girdiler, (elbette) bu onlardan hiçbir şeyi uzaklaştıracak değildi, ancak bu, Yakub'un içindeki bir isteği açıklamasıydı. O bizim öğretmemiz dolayısıyla ilim sahibiydi, fakat insanların çoğu bilmezler.” Babalarının emrettiği yerden girdiler: Farklı kapılardan girdiler. Söylendiğine göre burası el-Ferma şehriydi ve dört kapısı vardı. Onun bu kapılarından girdiler. **(elbette) Bu onlardan hiçbir şeyi uzaklaştıracak değildi:** Allah Yakub'un (aleyhisselâm) sözünün doğru oldugunu ifade etmiştir. Ancak bu, Yakub'un içindeki bir isteği açıklamasıydı: Babalarının duyduğu bir şefkatle onlara şefkat duymuş,bu yüzden böyle yapmamalarını istemiştir. O: Yakub bizim öğretmemiz dolayısıyla ilim sahibiydi: Yaptığı şeyler ilme dayalı şeylerdi, cahilce yapmıyordu. "O ilmiyle amel ederdi" denilmiştir. Süfyan şöyle der: "Bildiğiyle amel etmeyen âlim sayılmaz." "Ona öğrettiğimizi korurdu" anlamında olduğu da söylenmiştir. **Fakat insanların çoğu bilmezler.** Yakub'un (aleyhisselâm) bildiklerini bilmezler, çünkü onlar ilmi elde etmeye yönelmezler.
Sayfa 24 - Yusuf suresi,4.CiltKitabı okuyor
Reklam
Bu dünya bulunur bir şey değil; lakin becerebilsek! Davûd (Aleyhisselâm) Hazret-i Allah'a: "Ya Rabbi! Kulları- nın sevap ve günahlarının tartılacağı teraziyi bana göster" diye yalvardı. Mevla Teâlâ da gösterdi. Baktı ki eni meşrık ile mağrip arası kadar, uzunluğu da derinliği de ona göre çok büyük. Heybetine dayanamadı bayıldı. Kendisine geldiğinde taaccüple "Ya Rabbi! Bunu hangi kulun, ne ile doldurabilir ki?" dedi. Bunun üzerine Mevla Teâlâ: "Ey Davud! Ben bir kulumu sevdim mi o kulum bir kere "Sübhanallah" derse terazi dolar" buyurdu. (Begavi tefsiri, Enbiya Süresi, 47. ayet-i kerime)
Te'vil, âyetin, taşıdığı anlamlardan birine döndürülmesidir? Te'vil; ister zahirine uygun düşsün ister düşmesin, bir sözün tefsir ve beyanıdır. Bu tarife göre te'vil, tıpkı tefsir gibidir ki, doğru yapıldığında benimsenir, bâtıl olduğunda ise, benimsenmez ve zemmedilir. Başta İbn Cerir et-Taberi rahimehullah olmak üzere birçok müfessir, eserlerinde te'vil kelimesini tefsir anlamında kullanmışlardır. El-Begavi rahimehullah şöyle demiştir: "Te'vil: Ayet-i Kerime'yi öncesi ve sonrasına uygun olan muhtemel mânâsına; Kitap ve Sünnet'e ters düşmeksizin, istinbat yoluyla hamletmektir. Tefsir ise: âyeti, nüzul sebepleri, diğer durumları ve kıssası itibariyle açıklamaktır.
Sayfa 5 - Üç S BasımKitabı okuyor
Şüphesiz ki ibrahim çok yumuşak kalpliydi
114- İbrahim'in babası için olan istiğfarı, yalnızca ona verdiği bir söz sebebiyleydi. Onun Allah’ın düşman olduğu kendisi için açıklık kazanınca ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki ibrahim çok yumuşak kalpliydi,hilm sahibiydi. “Şüphesiz ki ibrahim çok yumuşak kalpliydi,hilm sahibiydi.” Ayette geçen "evvâh" kelimesinin ne anlama geldiği hususunda farklı görüşler vardır. Bir hadiste "Evvâh olan kişi, huşu duyan ve yalvarandır" denilmiştir.(Taberi) Abdullah b. Mesud (radiyallahu anh) "Çok dua edendir" der. İbn Abbas (radiallâhu anhumâ) "Çok tevbe eden mü’mindir" demiştir. Hasan Basri ve Katâde "Allah'n kullarına merhamet edendir" derler. Mucâhid "Yakin sahibi olandır" der. Yine ikrime de "Habeş dilinde yakin sahibi demektir" der. Ka'b el-Ahbâr "Çok âh diyendir.İbrahim (aleyhisselâm) da'Âh demenin fayda vermeyeceği gün gelmeden âh Cehennem!' derdi. Bazıları da "Günahlardan dolayı çok âh çeken" olduğunu söylemişlerdir. Ukbe b. Âmir "Allah'ı çok zikreden anlamındadır" demiştir. Said ibn Cübeyr' den "Çok tesbih eden" aynica "Hayn ögreten" anlamında olduğunu söylediği rivayet edilmiştir. Nehai "İnce anlayış sahibi anlamındadır" der. Atâ "Allah'in hoşlanmadığı her şeyden dönendir" demiştir.Yine "Ateşten korkan" dediği de aktarılmıştır. Ebû Ubeyde "Tasa ve korku dolayısıyla çok âh çeken, yakin sebebiye yalvaran" diyerek yalvarmasının yakin ve taatlere bağlılık dolayısıyla olduğunu söylemiştir.
Sayfa 420 - 3.cilt,Tevbe suresiKitabı okuyor
Fâsıklar…
53- De ki "İster gönüllü, isterse gönülsüz olarak verin, sizden kabul edilmeyecektir, zira siz fâsıklar oldunuz. 54- Onların verdiklerinin kabul edilmemesinin sebebi, Allah’ı ve Resul’ünü inkâr etmeleri, namaza tembel tembel gelmeleri ve mallarından istemeyerek vermeleridir. 55- Onların mallar ve çocukları seni yanıltmasın. Allah bu
Sayfa 356 - 3.cilt,Tevbe Suresi.Kitabı okuyor
160 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.