Enes ibni Malik (Radıyallahu Anh) kendi asrında bulunanlara:
"Bu gün siz öyle işler yapıyorsunuz ki, onlar sizin gözünüzde kıldan daha incedir. Halbuki Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem) in zamanında biz onları kebâirden sayardık." buyurmuştur. (Beğavi, 1/420)
Sayfa 56 - Ahıska Yayınevi - 6. Baskı - İstanbul 2017 - 5.cilt / Nisa Suresi
İzzet Allah, Rasûlunun ve müminlerindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler. (Münafikun, 8) İmâm Beğavî (رَحِمَہُ اللّہُ) bu ayetin tefsirinde şöyle der: "Allah'ın izzetinin anlamı, kendisi dışındaki her şeye karşı kahredici, üstün olmasıdır. Rasûlü'nün izzetinin anlamı, O'nun dinini tüm dinlere karşı üstün kılmasıdır. Müminlerin izzetinin anlamı ise, Allah'ın onları düşmanlarına karşı zafere ulaştırmasıdır. Fakat münafıklar bunu bilmiyorlar. Şayet bilselerdi, bu sözleri söylemezlerdi."
Reklam
Ebû Hureyre radıyallâhu anhın rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Allah şöyle buyurur: En çok sevdiğim kulum en çabuk iftar edendir. " (Ahmed, 7241; Tirmizi, 700; İbni Hibban, 3507, 3528; Begavi, 1733)
Sayfa 229Kitabı okudu
Enes (radıyallahu anh)'dan rivayete göre, şöyle demiştir: "Sizler gözünüzde bir şiir gibi küçük (ve önemsiz) gördüğünüz bir takım amelleri biz, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında yıkıcı faktörlerden sayardık." (Tefsiru'l Begâvi: 2/213)
Sayfa 88
Ceryi'l-Hüceymî (radıyallâhü anh), Resûlullah Efendimize (s.a.v.): "Yâ Resûlallah, biz çölde yaşayan insanlarız. Bize amel edebileceğimiz bir şey öğretmeniz hoşumuza gider. O amel ile Allâhü Teâlâ'nın bizi faydalandırmasını ümit ederiz." dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki: "Kendi kovandan su isteyen kimsenin kabına su dökmek bile olsa, dinen makbul ve hoş görülen hiçbir iyiliği küçük görme. Kardeşinle konuşurken, yüzün ona karşı güleç olsun. Elbiseni giymeyip omzuna atmaktan sakın. Muhakkak bu (hareket) kibirdendir. Ve Allâhü Teâlâ, kibirlenenleri sevmez. Bir adam senin hakkında bildiği bir şey sebebiyle sana kötü söz söylerse, sen onun hakkında bildiğin şey sebebiyle ona karşılık verme. Böyle yaparsan sen sevap kazanırsın, kötü söyleyenin vebali de kendi üzerine olur." (Şerhu's- Sünne li'l-Begavî)
Allah Teâlâ’nın Seçtikleri Ruhlar Allah Teâlâ’nın emrinde ve hükmündedirler. Melekler âleminin özelliklerine sahiptirler. Allah’ın nuru ile nurlanmış, boyası ile süslenmiş ruhlar özel yetkilerle donatılmışlardır. Allah onları sevmiş, meleklerine sevdirmiş, kendilerine bizim bilemediğimiz nice kerametler vermiştir. Allah Teâlâ bir kudsî hadiste, sevdiği salih kullarının özel bir nur ve destekle gören gözü, işiten kulağı, konuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olacağını; onların gözüne, kulağına, diline, eline, ayağına başkalarına vermediği özellikler ve tasarruf gücü vereceğini müjdelemiştir. (Buhârî; İbn Mâce; Begavî) Semerkand Takvimi
Reklam
Ehl-i Sünnet;
Allah'ın hidayet verdiği kimseyi hiç kimsenin saptıramayacağına, dalalete düşürdüğü kimseyi de kimsenin hidayete erdiremeyeceğine, müslümanı Müslüman, kâfiri kafir kılanın, namaz kılanı musalli, hareket edeni müteharrik kılanın O olduğuna, karada ve denizde kulunu O'nun yürüttüğüne, yürütenin O, kulun da yürüyen olduğuna, hareket ettirenin O, kulun da hareket eden olduğuna, ayakta tutanın O, kulun ayakta durduğuna, hidayet verenin O, kulun hidayet bulan olduğuna, yemek yedirenin O, kulun yemek yediğine, hayat verip öldürenin O, kulun hayat bulan ve ölen olduğuna iman ederler. Bununla birlikte mecazi değil, hakikat anlamıyla kulun kudretini, iradesini, ihtiyar (seçim) sahibi olduğunu ve fiilini ortaya koyduğunu kabul ederler. Onlar Beğavî'nin ve başkalarının onlardan naklettiği gibi, fiilin mef'ulden farklı olduğunu ittifak ile belirtirler. Hareketleri, inanışları onların gerçek manada fiilleridir. Aziz ve Celil olan Rabb ile kâim olan onun ilmi, kudreti, meşieti ve tekvinidir. Kullar ile kâim olan ise onların fiilleri, kesbleri (kazançları), hareketleri ve hareketsizlikleridir. Müslüman olanlar, namazı kılanlar, ayakta duranlar, oturanlar gerçek manada hep kendileridir. Onlara bunları yapabilme kudretini veren, bunlara kadir olan, onların bu işleri yapmalarını irade edip dileyerek onlara bunları yaratan bizzat O'dur. Onların meşiet ve fiilleri Onun meşietinden sonradır, Allah dilemedikçe onlar dileyemezler ve onlar Allah'ın dilediğinden başkasını da yapamazlar.
Sayfa 132
Yusuf Suresi
66-“Babalarının emrettiği yerden girdiler, (elbette) bu onlardan hiçbir şeyi uzaklaştıracak değildi, ancak bu, Yakub'un içindeki bir isteği açıklamasıydı. O bizim öğretmemiz dolayısıyla ilim sahibiydi, fakat insanların çoğu bilmezler.” Babalarının emrettiği yerden girdiler: Farklı kapılardan girdiler. Söylendiğine göre burası el-Ferma şehriydi ve dört kapısı vardı. Onun bu kapılarından girdiler. **(elbette) Bu onlardan hiçbir şeyi uzaklaştıracak değildi:** Allah Yakub'un (aleyhisselâm) sözünün doğru oldugunu ifade etmiştir. Ancak bu, Yakub'un içindeki bir isteği açıklamasıydı: Babalarının duyduğu bir şefkatle onlara şefkat duymuş,bu yüzden böyle yapmamalarını istemiştir. O: Yakub bizim öğretmemiz dolayısıyla ilim sahibiydi: Yaptığı şeyler ilme dayalı şeylerdi, cahilce yapmıyordu. "O ilmiyle amel ederdi" denilmiştir. Süfyan şöyle der: "Bildiğiyle amel etmeyen âlim sayılmaz." "Ona öğrettiğimizi korurdu" anlamında olduğu da söylenmiştir. **Fakat insanların çoğu bilmezler.** Yakub'un (aleyhisselâm) bildiklerini bilmezler, çünkü onlar ilmi elde etmeye yönelmezler.
Sayfa 24 - Yusuf suresi,4.CiltKitabı okuyor
391 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.