Hanım bacılarımız okuyun
Muhammed bin Muaz buyurdu: "Abide hanımlardan birisi benimle konuşarak buyurdu: - Rüyamda gördüm. Sanki ben cennete konuldum. Bak tım ki, cennet ehli, cennetin kapılarında bekleşiyorlar. Sor dum: "Cennet ehlinin durumu nedir, böyle bekleşiyorlar?" Birisi bana dedi ki: "Çıkıp gelmesi için cennetlerin süslen diği şu hanımı bekliyorlar." Dedim ki: "O hanım kimdir?" Denildi ki: "Übülle ahâlisinden siyah bir cariyedir. Ona Şa'vane deniliyor." "Allah'a yemîn ederim, o âhiret bacımdır," dedim. Ben o durumda iken baktım ki, Şa'vane, onu havada uçu ran bir deveye binmiş geliyor. Onu gördüğümde çağırdım: - Ey kızkardeşim! Sen kendi yerine nisbeten benim ye- rimin nasıl olduğunu görmez misin? Benim için Mevlân- dan dile de beni de sana ilhak etsin olmaz mı? Bunun üzerine, yüzüme tebessüm ederek buyurdu: - Senin geleceğin daha yaklaşmadı. Fakat benden iki şeyi hifzet: Üzüntüyü kalbinden ayırma! Allah'ın muhabbetini heva-i nefsine tercih ederek takdim kıl! Bunu yaptığında ne zaman ölürsen artık sana zarar vermez.
Abdülvahid bin Zeyd diyor ki: "Çin rahiblerinden birisi- nin manastırının yanından geçtim. "Ey rahib!" diye onu ça- ğırdığım hâlde cevab vermedi, ikinci bir defa çağırdım. Cevab vermedi. Üçüncü bir defa çağırınca çıktı, bana baktı ve dedi: Ey kişi! Ben rahib değilim. Rahib ancak o kimsedir ki, semasında Allah'tan korkmuş, kibriyasında Allahı tazim et- miş, belâsı üzerinde sabretmiş, kazá ve kaderine razı olmuş, nimetlerinden dolayı Allah'ın hamdini yapmış, azametine karşı teâvazu, izzetine karşı zillet göstermiştir. Onun kudre- tine teslim olmuştur. Heybetine baş eğmiştir. Hesab ve ika- bını düşünmüştür. Rahibin günü oruçlu, gecesi ibadetlidir. Rahibi ateşin bahsi, cebbâr olan Allahın suâli uykusuz bı rakmıştır. İşte rahib bu kimsedir. Ben ise azmış bir köpe- ğim. Nefsimi şu manastırda hapsettim ki, halkı ısırmasın.
Reklam
“ Coğrafyanın memelerinden emdiğimiz süt Kan olup akıyor yaralanmızdan ama ben Kendimi çağırdım senin yanına, haysiyeti Nedir ölümün görüp yaşayalım birlikte…”
Çocukluğum ve Ben
Anılarımı çağırdım Getirdiler bana çocukluğumu Oturup eskileri andım Çocukluğumla beraber. Çocukluğum ne güzel Gözleri pırıl pırıl Saçlarında kurdeleler Etekleri jüponlu Dantelli fırıl fırıl Bir neşeli ki çocukluğum Bir keyifli ki, kıskandım, Sen ne kadar tasasızsın Haksızlık bu çocukluğum...
"sorguları yapıldıktan sonra bunlardan birini yanıma çağırdım. odada kimse yoktu. kendisine sordum: - sen Mustafa Kemal'i öldürecekmişsin öyle mi? - evet! dedi ben yine sordum: - Mustafa Kemal, ne yapmış ki onu öldürecektin? - fena bir adammış da... memlekete çok fenalık yapmış! sonra, bize onu öldürmek için para vereceklerdi! - sen Mustafa Kemal'i tanıyor musun? -hayır! - o halde, tanımadığın bir adamı, nasıl öldürecektin? - geçerken işaret edecekler, "Mustafa Kemal, işte budur!" diyeceklerdi. biz de öldürecektik. o zaman cebimden tabancamı çıkararak, kendisine uzattım: - Mustafa Kemal benim! haydi, al eline tabancayı... öldür! dedim. herif benden bu karşılığı alınca yıldırımla vurulmuş gibi oldu. bir süre şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra dizüstü kapanarak hüngür hüngür ağlamaya başladı."
7. Ordu Komutanlığı'ndan istifa eden Mustafa Kemal Paşa İstanbul'a dönecektir. Daha sonra olanları kendisi şöyle anlatmıştır: "Halep'ten İstanbul'a gitmek için tren ücreti verecek param olmadığının farkında değilmişim. Yalnız atlarım vardı. Zamanla edinilmiş, yetiştirilmiş cins atlar ve kısraklardı. Salih'i çağırdım
Sayfa 114 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Sapık şeyhin ifadesinden,
"Ahmet C. benim müridim olur. Ahmet'i çok kereler badeledim ve ters ilişkiye girdim. Ahmet C. dergâha kendi yakınlarını ve akrabalarını getirirdi. "Yılmaz Y. benim müridim olur. "Ümüt S'yi sadece badeledim. Cinsel ilişkiye girmedim. Ümüt yanında kardeşi Muhammet ve eşi Ayşe S.'yi getirdi. Ayşe'yi çok kereler
Sayfa 56 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
O gece onu çağırdım ve cevap vermedi. Beni terk etti. Aynada kaldı. O andan sonra aldığım kararlar, o kızın bana verdireceği kararlar değildi. Değişmiş bir insanın yeni bir benin tercihleriydi. Bu benliğe pek çok isim verebilirsiniz. Dönüşüm. Metamorfoz. Sahtelik. İhanet. Ben buna, eğitim diyorum.
Sayfa 357Kitabı okudu
Özlenen seyirciye mektup
Benim tanımadığım dostlarım, kız kardeşlerim... Biz sık buluşamazdık. Özlerdik çok birbirimizi. Sonra bir anda beklenmedik bir yerde kavuşuverirdik. Ben ilk "Yalansız kul mu var? Girdiğin yol mu dar? İçin neden üşür, çıktığın dağ mı kar?" diye soruyla başlardım lafa. Sen de "Buranın adı İstanbul." diye cevap verirdin. Gözümde
Sayfa 253 - Doğan NovusKitabı okudu
I was the last and when my turn came, I named my Popo, but my voice wouldn't cooperate to tell these women who he was. Afterward there was a silent meditation, with eyes closed, to think about the ancestor we'd invoked, thank them for their gifts, and say goodbye. That's what we were doing when I remembered the phrase my Popo had repeated to me for years: "Promise me that you'll always love yourswlf as much as I love you."The message was a clear as if he'd said it to me out loud. I began to cry and kept crying, the ocean of tears that hadn't flowed when he died. Ben sonuncuydum ve sıra bana geldiğinde Popo'mu çağırdım ama sesim bu kadınlara onun kim olduğunu söylemeye cesaret edemiyordu. Daha sonra, dua ettiğimiz atayı düşünmek, hediyeleri için teşekkür etmek ve veda etmek için gözleri kapalı sessiz bir meditasyon yapıldı. Popo'mun yıllardır bana tekrarladığı şu cümleyi hatırladığımda biz bunu yapıyorduk: "Sen de kendini her zaman benim seni sevdiğim kadar seveceğine söz ver." Mesaj sanki onun yüksek sesle bana söylediği gibi netti. Ağlamaya başladım ve ağlamaya devam ettim, o öldüğünde akmayan okyanus gözyaşlarımı akıttım.
Sayfa 182Kitabı okudu
Reklam
"Dedem beni görünce "Hoş geldin şom ağızlı, hırsız dedin bak geldi hırsız!" dedi. Sanki ben çağırdım hırsızları. “Gazoz açsaydm?” dedim. Anlamadı. Anlamaz. Benimle konuşmayı birazcık deneseydiniz, ne demek istediğimi anlardınız..."
22. İş bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Artık ben sizi kurtaramam, siz de beni kurtaramazsınız. Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı kabul etmemiştim. Şüphesiz, zalimlere elem dolu bir azap vardır.” (İbrâhîm, 14/22)
Garip ve âcib bir hadise;
Bu ayda bir gün avluya indim, baktım. Gelen kar üstünde, Risale-i Nurun eczalarında tevafukatına işaret eden boyalar; kırmızı, sarı mürekkepler misillû, o karın üstünde serpilmiş katreler ve noktalar var. Çok hayret ettim. Sâir yerlere baktım, avlumdan başka yerlerde yoktu. Endişe ettim, kalben dedim: Risale-i Nur umum memleketle, belki Kur'ân hesabına Küre-i Arzla o derece alâkadardır ki, onun başına gelen belâdan, musibetten bulutlar dahi kan ağlıyorlar. Bir-iki adam çağırdım, onlar da hayret ettiler. Benim endişe ve telâşımı gören hane sahibinin biraderzâdesi Mehmed Efendi zannetti ki, ben karın çokluğundan yolu kapamasından telâş ediyorum. Ben yukarı çıktıktan sonra, yolu açmak için o karı iki tarafa atıp o işaretli mânidar kırmızı, sarı hadise-i cevviyeyi kapatmıştı. Ona dedim: Kapatmasaydın daha iyi idi. Aynı günde, Risale-i Nur aleyhinde üç hadise zuhur eyledi: Birincisi: Afyon Adliyesiyle buradaki zabıta çavuşluğudur. Kitaplarımın iadesine dair müracaatıma mukabil, "Daha temyizden tasdik gelmediğinden karışmayız" diye o cihetten benim ümidimi kırdı. İkincisi: Aynı günde, benim ahvâlimi tecessüs etmek için mahsus bir polisi, Afyon'a gönderdiğini öğrendik. Üçüncüsü: Aynı günde, İstanbul'da bir münâfık "İhtiyar Risalesi"ni bahane ederek aleyhimizde propaganda etmiş, adliyeye aksettirmiş. Bu gibi hadiselerden müştaklar çekinmeye başladılar. Ben de لِكُلِّ مُص۪يبَةٍ قَالُوا اِنَّا لِلّٰهِ وَ اِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَ dedim, "Hasbünallahü ve ni'melvekil" siperine girdim.}
Koridora çıkıp asansörü çağırdım, gelmedi. Aşağıya indim. Orada gece bekçisinden başka kimse yoktu. Asansörü yukarı ben çıkardım.
Sayfa 350Kitabı okudu
"Dün bilmiyordum bunu, nereye gideceğimizi ben de bilmiyordum. Bir tek şey için çağırdım seni, bir tek şey için geldim buraya. Beni bırakmaman için. Bırakmayacaksın değil mi Sonya?"
625 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.