"Evet vurdu bana ama ben de çok hak etmiştim, yanlış yapmıştım sonuçta!", "Beni çok sevdiği için yaptığını biliyorum, âşık olmasa, umursamasa yapmazdı!", "Değişeceğine söz verdi, bu dayak son olacak biliyorum!" Ve onlarca bahane... Gitmemek, tutunmak adına... Oysa bir tokat çok tokatla, çok tokat da fiziksel şiddetle eşanlamlıdır. Şiddetin bahanesi yoktur. Şiddetin ölçümü, azı çoğu yoktur. İlk tokatın devamı daima gelir. Tüm bunların aşkla sevdayla bir ilgisi yoktur. Kişi kendi vahşiliğini, saldırganlığını, suç işleme potansiyelini bir başkasına ortak ediyordur. Hepsi bu!
Sayfa 106
Peygamberlerin sözünü ettikleri ama gerçekten inanmadıkları o Büyük Gün gelip çattığında, dünya kötülükten tümüyle temizlendiğinde, o zaman ben de lanetler savurarak gömüleceğim karanlığa.
Reklam
"Yüzümde maske olduğunda bir çeşit maskot gibi oluyorum kuklalarım için. Maskem ilgili arttırıyor. Belki de bana öyle geliyor ama muhtemelen konsept için taktığım düşünülüyor. Oysa ben göze daha batar olmak için değil, daha az bakılmak için takıyorum."
Sayfa 60 - AZ KitapKitabı okuyor
Tiksinti, şiddet ve seks, sanatın zayıf yönlerini gizleyen güçlü efektlerdir. "Sex sells" (seks satar): Cinsel imgelerin gündelik hayatta giderek yaygınlaşmasını, sanatın pornografikleştirilmesini kınamak için Taliban olmak gerekmiyor. Üstelik bu ucuz numara artık kabak tadı verdi. Bu açıdan bakıldığında, sanat sektörü de toplumun geri kalanı gibi: oversexed and underfucked, yani aklı fikri cinsellikte ama çok az düzüşüyor.
20. yüzyılda sanat çerçevenin, kaidenin ve galerinin dışına çıktı. Arada sırada halkın arasına karışan bir kral gibi indi gündelik hayata. Ama kral sarayına giden yolu bulamayıp da bir meyhanede sızıp kalınca, meyhaneci oldu.
Gelecek seni bekliyor hazırmısın ?
Gelecek beni bekliyor. Ben de zaten son gücümle her yerde onu arıyorum. Karşılaştığımızda benden geriye ne kalmış olacak hiç bilmiyorum. Dik duruyorum ama içim eğik bükük, bunu kimseye çaktırmıyorum.
Reklam
Her canlının ölümü tadacağını Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim. Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur... Ben dostlarımı ruhumla severim. O ne durur ne de unutur...
Ben bir insanda bu kadar iyilik bulunabileceğine inanayım mı? Belki başka zaman inanırdım... Fakat bugün... Bugün inanmak mümkün mü? Bir insan diğer bir insana kötülükten başka ne yapabilir? Kimi kandırıyoruz? Bana öyle riyakâr gözlerle bakmayın! Masum tavırlar beni deli ediyor. Ben de sizin gibi masum suratlar almasını bilirdim... Ama bu suratın arkasında ne saklı olduğunu da biliyorum. Anlıyor musunuz? İnsan dedikleri mahlukun bütün çirkef taraflarını artık gördüm. Burun buruna nefesini koklayarak gördüm. Hiçbir evliya benim karşımda maskesini muhafaza edemez...
Raufla (Orbay) yolları ayrıldıktan sonra yaptığı altı gün süren Nutuk'ta Mustafa Kemal -her zaman geçerli olan, 'ben burada böyle ağır bir muhakeme yürütmekten içtinap ederim (geri dururum) ' girişini yaparak- Rauf ve arkadaşlarının belki de Anadolu' daki direniş hareketinin tehlikelerini göze almak yerine, İngilizlerin elinde Malta'ya sürgüne gönderilmeyi tercih etmiş olabileceklerini söyledi.65 Bu sözleri haksızlıktı. Rauf ( Orbay) cesur ve onurlu bir insandı. Ama hala padişahtan umudunu yitirmemiş olduğu için, başkentten ayrılmak istemeyen parlamentonun acemi, milliyetçi çoğunluğundan kopmaya henüz hazır değildi. Ne var ki, meclis Reisi Celalettin Arif 13 Martta kaçıp Ankara'ya gitti. - 1920 -
"Kaygılanmayın saygıdeğer hanımefendi," dedi köle. "Bana, istediğinizi yasaklayabilirsiniz, ben de yerine getiririm." Sonra da ekledi: "Ama düşünme­mi yasaklayamazsınız."
Sayfa 34 - CanKitabı okuyacak
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.