"Seni ölüm olduğuna kim inandırdı peki?" dediğimde ise ifadesi gözle görülür bir şekilde bocaladı. Tavandaki bakışları yeniden bana dönmüştü.
Tek kaşı havalandı. O nereden çıktı?
"Öyle demiştin." dedim. "Ben ölümden başka bir şey getirmem demiştin. Neden öyle söyledin?"
Sessiz kaldı. Kısa bir an gözlerimde oyalandı gözleri. İnce, yakalayamadığım ama derin bir acının izleri vardı keskin kahvelerde. Bu defa o göstermedi, ben gördüm. "Seni de buna inandırmışlar." diye devam ettim. Geri durmadım. Bu defa net olan ben oldum. Hafif sarhoşluktan gelen deli cesareti de olabilirdi bu. "Oysa sen umutsun. Güvensin. Sen varsan ölüm olmaz."
Bunları hep radyodan ima yollu söylemiş, yüzüne hiç net bir şekilde söylememiştim. Beklemiyor gibiydi. Bocalamıştı ama bunu da her zamanki gibi belli etmiyordu. "Ben değil." dedi. "Sevgim ölüm."
Başımı usulca iki yana salladım.
"Okumasını bilene roman, okumasını bilmeye o romanın içindeki tek bir
sayfasın Timur Tönge." Başıma hafif bir ağrı dolunca bakışlarımı ondan kaçırıp yeniden arkamda yaslandım. "Senin adın bile bana umut... Sevgin mi ölüm olacak?" mırıltım belli belirsizdi. "Saçmalık."
-Bülbül Kapanı