Kitap şimdi bitti ve ben sıcağı sıcağına yazmak istedim. Öyle ki yazar farklı bir biçim denemiş. Hatta bir konuşmasında bu kitap için okurların bunu basım hatası zannedip yayınevine geri yolladığını söylemişti. Defter dolduran bir erkek ve bir kadının ayrı ayrı iç dünyalarına uğruyoruz. Ve o dünyalardan bir diğerine bakıyoruz. Ben önce erkeğin yazdıklarını daha sonra kadının yazdıklarını son sayfayı da aynı anda okudum. Böylece daha hakim oldum bütüne. Aslında kitaba başlarken aklımdaki soru farklıydı. Hangi metnin kadına hangi metnin erkeğe ait olduğunu anlayabilecek miyim dili kullanma şekillerinden diye düşündüm. Ve bir yere kadar bu ayrımı yapabildim. Bunu sağlayan da aslında tam olarak yazarın kendisiydi. Ayfer Tunç gerçekten iyi bir analizci. Her kitabını merakla okuyorum acaba bugün bana neyi gösterecek diye sayfalarında kayboluyorum. Bu bir aşk hikayesi değil zaten bir “görülme arayışı” hikayesi. Görülmek istemenin çeşitli yollarını kullanma hali bence. Yazarın psikoloji bilgisi çok sağlam, her duyguyu kendi içimde hissettirdi bana. Ne yazsam söylemediğim haksız bir eksiklik yaratacak gibi. Kitabın tamamını ele aldığımda bu cümleler bir varoluşun çarpıtılması gibi.
“Ama yandınız, kül oldunuz”
“Ama vardım, kül bunun kanıtı.”