Çalan telefonla uyandım. Stein nerede olduğumu merak etmiş. Saat on ikide Norway Designs mağazasında buluşacaktık ve annesi için doğum günü hediyesi seçmesine yardım edecektim, hemen geleceğimi söyledim. Kalktım, unuttuğum için vicdan azabı çektiğimden acele ediyordum, vicdan azabım geçecekti, birazdan bunu unutacaktım, 2000 yılının ve öncesindeki
I also want to graduate from the University of Disconnectus Erectus.
Artık tek başınıza üzülmeyin, ne olur? Birlikte üzülelim. Her şeyi yeniden yaşayalım. Üçümüz birlikte dolaşalım. Onu adada görmek isterdim. Birlikte çiçek toplamıştık yıllar önce. Öyle olsaydı. Siz elele tutuşmuş gidiyorsunuz. Bana da gösterseydi manastırı. Ahşap bir manastır mıydı? Ne düşüneceğimi bilemiyorum. Düşünebildiğim gün yazsam mı
Sayfa 451 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
"Hava da domuzuna güzel"
Bir yazı yazmak istiyordum. Kâğıdı kalemi aldım, taraçaya çıktım. Taraça dediğim, oturduğum otelin en üst katında. Hava da domuzuna güzel. Ilık bir mart güneşi, iliklerine kadar ısınıyor insan. Böyle havalar, kış sonlarında, çok kişileri mesut eder. Saadet nedir? Herkes saadeti tanımış mıdır bu dünyada? Bu meseleler üzerinde uzun uzun konuşmak mümkün. Kim bilir, belki o zaman ben de bu söylediğim sözden vazgeçerim. Ama zaman zaman ben de kendimi mesut sansam ne çıkar? Büyük saadetlerden hiçbir vakit nasibim olmayacağına göre bunlarla avunayım bari. Oturdum. Ne yazayım diye düşünmeye başladım. Acaba hikâye mi yazsam? Hikâyede konunun pek o kadar mühim olmadığını söyleyenler de çıktı. Ama ne olursa olsun, bir vaka lazım. O vakanın bir başı bir sonu olması lazım. Üstelik vaka da, alışılmış bıkılmış vakalardan olmamalı. Küçük burjuvanın hayatını anlatan, onun zaaflarını, onun adiliklerini dünyanın en büyük kahramanlıkları, en asil heyecanları gibi gösteren hikâyelerden illallah dedik artık. Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor. Oysaki öte yandan milyonların, milyarların ıstırabı var. Ama ne yazık ki biz o insanı tanımıyoruz. Girmişiz küçük burjuvanın içine, yuvarlanıp gidiyoruz.
Sayfa 15 - YKYKitabı okudu
Oturdum. Ne yazayım diye düşünmeye başladım. Acaba hikâye mi yazsam? Hikâyede konunun pek o kadar mühim olmadığını söyleyenler de çıktı. Ama ne olursa olsun, bir vaka lazım. O vakanın bir başı bir sonu olması lazım. Üstelik vaka da, alışılmış bıkılmış vakalardan olmamalı. Küçük burjuvaların hayatını anlatan, onun zaaflarını, onun adiliklerini dünyanın en büyük kahramanlıkları, en asil heyecanları gibi gösteren hikayelerden illallah dedik artık. Bütün ıstıraplar aşktan doğuyor. Oysaki öte yandan milyonların, milyarların ıstırabı var. Ama ne yazık ki biz o insanı tanımıyoruz. Girmişiz küçük burjuvanın içine, yuvarlanıp gidiyoruz. Başka cemiyetlerin, başka sınıfların adamı olduğumuzu bile bile. Bizim dertlerimiz, içinde yaşadığımız adamların dertlerine benzemiyor. Ne parada gözümüz var ne pulda. Geçenlerde bir kadın, "Benim için şiir," diyordu, "beyaz bir otomobildir." Biz, en küçük menfaatlerini bile korumaktan aciz zavallılar, nasıl onlarla bir oluruz? Biz, tanımadığımız o büyük sınıfın, o fakir sınıfın adamıyız. Ama tanımadığımız için de onlardan, onların hayatlarından bahsedemeyiz. Üstelik tehlikeli bir iş o. İnsana sol diyorlar, komünist diyorlar. İyisi mi, bir yazar hep suya sabuna dokunmayan yazılar yazmalı. Ben de öyle yapacağım.
İSMAİL HAKKI YILANLIOĞLU BÖYLEDİR İŞTE!
İsmail Hakkı Yılanlıoğlu da ebedî âleme göçtü. Bir yüce dağımız daha devrildi. Cenaze namazını, Kastamonu'nun o meşhur Nasrullah Camii'nde "Er kişi niyetine" kıldık. İsmail Hakkı Yılanlıoğlu dünyaya "er kişi" olarak geldi. Yetmiş dört yıllık ömrünü tam bir "er kişi" olarak tamamladı. Ve gönül kubbemize tam bir
Sayfa 134 - Yakın Plan Yayınları
– ben başkası için önemli bir insan olabilir miyim diyorum, ve artık başkası benim için önemli bir insan olabilir mi diyorum, ve artık ben kendim için bile önemli biri olabilir miyim diyorum. – burnumda o hep kahrolası bordo kokusu, bir haftalık alkolik olmuştum, bir hafta her gece içiyordum, her gece içiyor ve her gece ağlıyordum. –
Reklam
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.