Kendimin de bir budaladan başka bir şey olmadığının bilincindeydim. Ancak onların budalalığıyla karşılaştırıldığında benimkinin daha az içten görünmesi, kendimi onlardan aşağı hissetmeme yol açıyordu.
Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi.
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kez burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve dövüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık...
Aynı şeyleri yaşamıyor muyuz bir kutuptan diğerine.
Senin olduğun yerde bilmediğim duygular mı var? Sen de aldatılmadın mı hiç?
Benimki Türkçe seninki İngilizce...
İkimiz de düştük; senden akan kanla benimkinin farkı ne?
İkimiz de koşmadık mı her acıdan sonra sevdiklerimize...
Her mutsuz anında herkesi mutlu zannetmek koymadı mı sana?
İçini
Kendini "filozoflar içindeki ilk psikolog" olarak tanımlayan Nietzsche, bu kitabında şiirsel bir üslupla felsefi meseleleri dile getirmiş ve kendi düşüncelerini de açıklamıştır.
Incelemenin geneline inmeden başkahraman hakkında çokça bilinen bir yanlışı düzeltmek istiyorum. Başkahramanımız Zerdüşt, Zerdüştlük dininin kurucusu olan ve
Dostlarımın kusursuz budalalar olduklarına inanmaya başlamıştım, ama onların doğal budalalıkları benim yapaylığımdan ve beceriksizliğimden çok daha pratikti hiç kuşkusuz. Yoksa kendimin de bir budaladan başka bir şey olmadığının bilincindeydim. Ancak onların budalalığıyla karşılaştırıldığında benimkinin daha az içten görünmesi, kendimi onlardan aşağı hissetmeme yol açıyordu. Tabii yalnız toplum içindeyken geçerliydi bu, onların ne yapmakta olduklarını bir an olsun sorgulamadan, umarsızca yaşamalarını (bir zamanlar benim de yaptığım gibi) izlerken... Yoksa tek başımayken, düşüncelerimin güvenliği içinde yalnızken budala olmaya aldırdığım, kendimi aşağı gördüğüm filan yoktu.
Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve döğüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık.
Parça ve bütün. Zihin ve benlik. Duygular ve düşünceler. Siyah ve beyaz. Işık ve ses. Dünya ve Güneş. Sevgi ve acı. Sen ve ben.
İçlerinde anlamlarını bilmediğiniz herhangi bir kelime var mı? Yoktur herhalde. İkili kavramların tanımladıklarının yakın ve uzak ilişkilerini de biliyorsunuz dimi? Peki hepsini karman çorman hâle getirdiğimizde de