Anlayıştan başka bir şeye, en zayıf kalbe ancak içten insan şefkatinin verebileceği gücü ihtiyacı olan benim gibi biri için basit bir acıma bakışının ne kadar acı ve yıkıcı olabileceğini o anda anladım; bunu daha sonra pek çok kez görecektim.
Bizler kendimizi, doğru niteliklerin kuşaktan kuşağa aktarılmasını, çocukların ülkelerine ve vatanlarına karşı doğru bir tutum edinmelerini sağlamaya adadık. Bir zamanlar Japonya'da bizleri birbirine bağlayan bir ruh vardı. Bugün genç bir çocuk olmak nasıl bir şeydir, düşün bir kere. Okulda hiçbir değer öğretilmiyor - yalnızca yaşamdan ne istiyorsa onu bencilce istemesi gerektiği dışında. Eve döndüğünde annesi ile babasını, annesi babasının istediği partiye oy vermeyi kabul etmediği için kavga ederlerken buluyor. Ne biçim bir şey bu?
Sevgi, insana ne yukarıdan inen yüksek bir güç, ne de zorla kabul ettirilen bir ödevdir. O, insanın aracılığı ile kendisini dünyaya bağlayıp gerçekten kendisinin kıldığı bir öz-güçtür.
İnsanın durup dinlenmek istediği yerde huzursuzluk, barışı aradığı yerde savaş vardı; yazgıdan kaçılmıyordu. Bu bozuk dünyada tek sığınak, huzur ve avuntu duaydı.
Şiddet hiçbir zaman iyi sonuç vermemiştir arkadaşlar, dünyayı bir günde yıkıp yeni baştan yapamazsınız. Bir günde her şeyi değiştireceklerini söyleyenler ya şarlatan ya da alçaktırlar!
Hayır, hayır, en iyisi hiç dünyaya gelmemekti ya da geleceksen, bir ağaç, bir taş olarak daha da iyisi gelip geçenleri topukları altında ezilen, kan dökmeyecek bir kum tanesi olarak gelmekti.
Hangi budala söylüyordu mutluluğun yeryüzündeki zenginliklerin eşit oranda paylaştırılmasına bağlı olduğunu! Bu boş devrimci düşler şu anki toplumu yıkıp yerine başkasına getirebilirdi, ama herkesin lokmasından bir parça alıp ötekilere vermekle insanın ne acısını eksiltebilir, ne de sevincini arttırabilirdi.