55. "Dildeki adların imlediği parçalanamaz olmalıdır; çünkü
parçalanabilir her şeyin ortadan kaldırıldığı durumları betimlemek
olanaklı olmalıdır. Ve bu betim sözcükleri içerecektir; o halde bunlara
karşılık gelen şey yok edilemez çünkü aksi halde, sözcüklerin
hiçbir anlamı olmazdı." Bindiğim dalı kesmemeliyim.
Şüphesiz insan, bu betimlemenin, kendisini parçalanmanın dışında
tutması gerektiğine hemen karşı çıkabilir.-Ancak bu betimin
ayrı sözcüklerine karşılık gelen ve böylece de parçalanamayan
şey, eğer betimleme doğruysa, sözcüklere anlamlarını veren--onsuz
sözcüklerin hiçbir anlamının olamayacağı- şeydir. Yine de bir
anlamda, bu insan şüphesiz kendi a,dına karşılık gelen şeydir. Ama
o parçalanabilir ve onun adı, taşıyıcısı yok edildiğinde anlamını yitirmez.-
Ad' a karşılık gelen şeyin bir örneği ve ad olmaksızın hiçbir anlamı olmayacak olan bir şey, dil-oyununda ad dolayısıyla kullanılan bir paradigmadır.
Cinsellikten hareket etmek, konuştuğumuz kadınla rın sıklıkla sözünü ettikleri bir tahakküm tarzıyla karşı laşmaktır: cinsiyetin ticarileştirilmesiyle, malın erotikleş tirilmesi ve bu güç karşısında, kadınların üremenin de netim altında tutulmasıyla olası kılınan bir benliğin inşası peşine düşmeleri. Nasıl ki işçilerin “psikolojik” betim lenmeleri bizi emek ilişkileri çözümlemesinden tehlikeli bir biçimde uzaklaşmıyorsa, kendimizi bir “kadın psiko lojisine kolayca bırakırsak da basmakalıplara ya da en azından gözlemlerimize en genel anlamım veren tarihsel dönüşümleri gözden kaçırmamıza neden olacak bir ka dınların durumları ve davramşları çözümlemesine sürük lenme tehlikesi vardır
“Brouwer: Dil, matematik ve mantık, insan icadıdır; düzen içinde verilmiştir; evrene egemen olma amacımıza hizmet eder. Mantığı ve dili, dünyadaki bulunuş şattlarımız belirlemiştir.” Bu görüşlerden etkilenen Wittgenstein o zaman şu sonuca ulaştı: Önermelerimiz dünya üzerine dil yardımıyla serptiğimiz bir ağ gibidir; realiteyi tasavvur tarzımızın belirlediği tarihsel bir biçimdir. Felsefenin görevi dili kullanma tarzımızı analiz etmektir. Bu analiz sayesinde dünyaya dair fikirlerimizi düzenleyebiliriz. Felsefe hiçbir şeyi açıklamaz; sadece gündelik dille yapılan betimleri analiz edebilir. Betim bir açıklama değildir; açıklama, yeni bir şey keşfetmez.” s. 14
Evet! -asabi- hep çok, çok, dehşetli asabiydim, şimdi de öyleyim, ama kim demiş deliyim diye? Bu illet duyularımı yok etmek, köreltmek şöyle dursun, daha da duyarlı kılmıştı. En çok da işitme duyumu. Yedi İklim dört bucak her şeyi işitiyordum. Cehennemden pek çok şey işitiyordum. O zaman nasıl deli olabilirim ki? Şimdi kulak verin bana! Ve görün
Ama çoğunluk,bulanik,kapalı bir gökyüzünün altında durgun sulardan yükselen ağır bir kokunun duyulduğu kasvetli bir hava olduğu,o felaket aninda,tıpkı Santiago Nasar'in ruyasindaki o ormanda gördüğüne benzer ince bir yağmurun ciseledigi konusunda soz birliği ediyordu. Bense düğün eglencesinin ertesinde Maria Alejandrina Cervantes'in o muhteşem koynunda,telaşla çalınan çan seslerinin samatasiyla daha yeni uyanmış,kendime gelmeye çalışıyor, çanlari piskoposun şerefine çalıyorlar sanıyordum.
Dinleyici: Tanrı nedir?
Krishnamurti: Bu sorunun cevabım nasıl bulacaksınız? Başka birinin bilgisini mi kabul edeceksiniz? Yoksa Tanrı'nın ne olduğunu kendi başınıza mı keşfedeceksiniz? Soru sormak kolay ama hakikati deneyimlemek büyük ölçüde zekâ, sorgulama ve araştırma gerektirir.
Öyleyse ilk sorumuz şu: Başka birinin Tanrı hakkında