Meçhul kader'in çizdiği yoldan gideceksin;
Bilmem ki bu meçhulleri hep Tanrı mı yazmış?
Öyleyse bırak, ruh bütün işkenceyi çeksin,
Bin bir kere ölmeksizin insan yaşamazmış...
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Bazen kız kardeşimsin
Bazen öp öz annemsin
Sultanımsın susunca
Konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim
Burda yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin
Çaresizim çaremsin
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Son zamanlarda, bilmem neden, bütün sevincimi yitirdim, her gün yaptıklarımı yapmaz oldum. Gerçekten öyle karardı ki içim, Dünya, bu güzelim yapı, çorak bir kayalığa döndü gözümde.
Yağmur yağıyordu Paris kaldırımlarına;
Seni düşünüyordum penceremde!
(Penceremiz olabilirdi!)
Yağmuru sevmediğin geldi aklıma.
Bulutlar da hatırlamış olacaklar ki
Yağmurda üzüldüğünü,
Sağnak durdu birdenbire;
Güneş açtı.
Yüzün güldü mü bilmem,
İstanbul'daki pencerende.
Bahar toprakları gibi derinden derine
Kabarıp durdu bunca yıl içimde
Bir kadını gün ışığında sevmek tutkusu
Tutup ince bileklerinden, başını
Gezdirmek omzumda, göğsümde
Yollar çarşılar içli sözler boyunca
Olmadı bir türlü olmuyor
Bilmem ki nelerin yürek bağı dilimde
Utandım sıkıldım beceremedim…
Ne içtiğim rakı ne şu yayvan şarkı
Ne de etin açlığı bu
Bir çift güzel söz söyle yeter
Bir çift güzel söz
Gülüşünle süslü, halimle uyumlu…
Şimdi bunu söyleyince birden düşündüm de, ne garip, onu tanıdığım günden sonra hayatım hep bunu istemekle geçmiş: Zamanı aşabilmek ve durdurabilmek. Bilmem ki gerçekten bunun bir yolu var mıdır? Bunu hiç öğrenemedim.